İstanbul
Halkalı

DUYGULARI TANIMA VE DUYGUSAL ZEKA GELİŞİMİ EQ

Duyguları Tanıma ve Duygusal Zeka Gelişimi EQ

Duygu yaşanan bir olay karşısında beynin tecrübeler ve yaşantısal deneyimler ile ilişkilendirilen otomatik düşüncelerin getirdiği tepkilerdir. Duygunun hayta karşı tanımlarımızın sonucunda ortaya çıktığını anlamak iç görü gerektiren bir durumdur. Birçok yetişkin bile bu iç görüyü kazanman için desteğe ihtiyaç duymaktadır. Bu yüzden genelde yetişkinler dahi duyguların olaydan ya da karşı kişiden dolayı ortaya çıktığını zanneder. Oysaki duygular olayı ya da karşı kişililerin davranışlarını yorumlamamız sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu kısacık paragraftan aslında çıkarılacak sonuç duygusal süreçlerin derin ve soyut bir anlamlandırma süreci olduğudur. Dolayısıyla erken çocukluk dönemleri çocukların duyguları doğru tanımlaması ve anlamlandırmasını imkansız kılar. Bu yaş grubunun deneyimleri kısıtlı, beyin gelişimi soyut kavramları anlaması için henüz olgunlaşmamıştır. Bu sebeple de erken çocukluk döneminde çocuklar duyguları sembolik ve ezberden söylerler fakat tam olarak ne demek istediklerini bilemezler. Çok fazla duygu karmaşası yaşamaları, farklı duygular karşısında benzer tepkileri vermeleri ve duyguların karşılıklarını somutlaşmış eylemler üzerinden örneklendirmeleri normaldir. Duyguları tanıma kapasitelerini ve bu yaş grubunun algı düzeylerini anlayarak bu konuyu ele almamız ebeveynler olarak sağlıklı bir yaklaşım geliştirmememizi sağlayacaktır. Bu bilgilerin ışığında yaş grubu olarak konuyu biraz daha açarsak;

2-4 Yaş Aralığı:

Bu yaş aralığında henüz soyut düşüncenin temelleri dahi atılmamıştır. Bu sebeple çocuklar duygularını tanımlayamadıkları gibi karşısındaki kişilerin de duygularını anlayamazlar. Bu yaş grubunda çocuklarımıza duyguları tanıma, yüz ifadelerinden duyguları anlamlandırma, düşünce-davranış-duygu örüntüsünü açıklama ve modelleme gibi çalışmalar yaparak duygunun nerden geldiğini, nasıl bir süreç işlediğini, duygu isimlerini ve duygusal tepkileri öğretebiliriz. Bu yaş grubunda çocuklara karşı beklentimiz olmayacağı gibi tamamen yol gösterici olmak durumundayız. Bu yaş grubu çocuklar duygusal reaksiyonları da birbirine karıştırırlar çünkü hangi duyguyu yaşadığını anlayacak iç görüye sahip değillerdir bu da yanlış tepki vermelerine yol açar. Örneğin, sizi gün boyu görmeyen çocuğunuz aslında özlem duygusuyla doludur. Fakat sizi görünce ilginizi üzerinde tutmak için çok huzursuz davranışlar sergileyebilir.  Siz yemek hazırlamaya gittiğinizde ‘annecim ben seni bugün çok özledim o yüzden bütün gece sadece benle ilgilenmeni istiyorum’ gibi bir iç görüyle birleşmiş duygusal bir açıklama ne yazık ki yapamaz. Onun yerine siz ortadan gidince huzursuz olur ve olmadık şeylere ağlayarak sizi etrafına çeker. Bu gibi durumlarda çocuklara yaşadığı süreci aynalamak onun zaman içerisinde iç görü kazanmasına faydalı olacaktır. Çocuğunuz huzursuz olmaya başladığında yanına gidip ‘ sanırım sen beni bugün çok özledin ve ben içeri gidince yanında olamadığım için üzüldün veya kızdın. Bu yüzden de ağlıyorsun. Ben de seni çok özledim istersen yemeği beraber hazırlayalım ve yemekten sonra da senle bol bol oynayalım. Sen bana yardım edersen işim çabuk biter ve daha çok oynarız ama ağlamaya devam edersen işim uzar daha az oynayabiliriz. Ne dersin sakinleşip bana yardım eder misin?’. Belki bu açıklama başta çok işe yaramayacak ama zaman içinde çocuklar bunun sebep ve sonuçlarını anlayarak öğrenecek. Size yardım ederse daha tatmin olacak ve sakinleşecek bunun sebebini siz açıkladığınız için de anlamlandırmış olacak. Burada model olmak da çok önemlidir. O öfkeliyken sakin kalırsanız o da daha çabuk sakinleşecektir. Evrimsel bir güdümüz olarak çevrenin duygularına ve duygusal tepkilerine benzer tepki vermeye programlıyız. Bu yüzden derler ya ‘mutluluk ve gülmek bulaşıcıdır’ diye. Aslında tüm duygular ve duygusal tepkiler bulaşıcıdır.

 

 

4-6 Yaş Aralığı:

Bu yaş grubunda da duyguların soyut boyutu anlamak olanaksızdır. Fakat 2-4 yaş aralığından farklı olarak bazı normları öğrenmişlerdir. Örüntü algısı gelişmeye başlar, duyguların jest ve mimiklerdeki karşılıklarını ayırt edebilirler ve 2-4 yaşa oranla duygu regülasyonu ile otokontrol mekanizmaları devreye girmeye başlamıştır. Burada örüntü algısından kastımız örneğin ağlayan birini görüp çünkü o üzgün diyebilirler yani duygulara somut tanımlamalar yapabilirler ve somut bağlantılar kurabilirler. Yine de bu yaş grubu için de 2-4 yaş aralığındaki gibi iç görü kazandırmaya yarayan aynalama çalışmaları yapılmalıdır ki düşünce- duygu-davranış örüntüsünü kurmayı öğrenebilsinler. Örneğin, çocuğunuza çikolata almadınız o da ağlamaya başladı. Niye ağladın diye sorsanız ‘çünkü çikolata alamadın’ der. Fakat aslında onu üzen sizin almama eyleminiz değil onun buna kattığı yorumdur. Bu yüzden de bu noktada ‘çikolata yiyemeyeceğin için üzüldün ve kızdın sanırım, bu yüzden de ağlıyorsun’ gibi bir açıklama yaparak çocuklarımıza bu süreci tanımlamalıyız. Bu yaş grubu aynı zamanda duygusal tepkilerin etkisini de öğrenmeye ve duyguların önemli bir şey olduğunu anlamaya başlarlar. Fakat yineleyeceğim gibi soyut olarak algılayamadıkları için pasif agresif tepkilerde kullanmaya başlarlar. Örneğin, birşey almazsınız ‘seni hiç sevmiyorum, sen kötü bir ….’sın, sen zaten beni sevmiyorsun’ gibi sözleri sıklıkla kullanıp bu söylemlerin tepkisini ölçerler fakat gerçek soyut etkisini anlayamazlar. Doğru duygu ve duygusal tepki eşleşmesini yapmakta zorlanabilirler. Otokontrolü desteklemek ve doğru tepkileri öğretmek için drama ve rol oyunları kurup duygu-davranış eşleşmeleri yapıp bu anlamda problem çözme becerisini destekleyebilirsiniz.

Bu yaş gruplarında bahsettiğimiz ve aslında yetişkinlerinde bu tanımladığımız içeriklerin ana kaynağı olan bir öğe var ki o da duygusal zeka (EQ). Son yıllarda birçok araştırmaya konu olmakta ve hala da araştırılmaktadır. IQ diye tanımlanan zeka belki hayatta kalma becerisi için insanlığın ilk dönemlerinde ne kadar önemliyse, kalabalık toplumlarda ve sosyal bir ağın içinde yaşayan insanlar için de EQ artık o kadar önemli. Çok yüksek IQ oranına sahip bir birey akademik başarısı ne olursa olsun düşük bir EQya sahipse sosyal yaşamda, iş yaşamında ve toplumsal alanda iyi bir dinamik yakalayamaz. Peki, bu EQ dediğimiz zeka türü nedir ve ne gibi öğeler üzerinden tanımlanır dersek;

-Kendinin Farkında Olma (self-awareness): Bireyin kendi duygularının farkında olması, bunları iyi olarak tanımlayabilip algılamasıdır.

-Regülasyon: Bireyin duygusal iniş çıkışlarını kontrol edebilme becerisidir. Duygularını nasıl kontrol edebileceğini bilmenin yanı sıra duygulara eşlik eden davranışlar üzerinde de kontrol sağlama becerisini içermektedir.

-Empati: Diğer bireylerin duygularını ve bu duygular sonucu verdiği reaksiyonları anlama becerisidir.

-Sosyal Beceriler: Sağlıklı sosyal ilişki kurabilme ve yürütebilme kapasitesidir.

EQ geliştirebilir etkenlerden bir araya gelmiştir. Dolayısıyla bu içerikler çocukluk dönemlerinden itibaren ne kadar çok desteklenirse ve geliştirilirse birey yaşam boyu EQ seviyesini arttırabilir. EQ seviyesi yüksek bireyler de sosyal, akademik ve toplumsal alanlarda yüksek başarıya sahiptirler. IQ seviyesi en yüksek bireyler tanımlanır ve ölçülebilir, insanlığa ışık tutan icatlarda yapabilirler. Fakat EQ seviyesi yüksek bireyler ölçümlenmese dahi insanlığın tarihini değiştirebilirler. Benim için bunlardan birisi de Mevlana Celaleddin Rumi’dir. Böyle düşünürlerin ışığında çocuklar yetiştirebilmemiz dileğiyle.

Uzman Klinik Psikolog Deniz Akgül