Çocuklarımızın Duygularını Tanıyalım

Çocuklarımızın Duygularını Tanıyalım

2.5 yaşa yaklaşan çocukların “benim ayakkabım, benim oyuncağım, vb.” gibi anlamlı anlamsız her şeyde “benim” kavramının tekrarlanması, bazı zamanlar ebeveynlerimizi sıkan bir durum olmaktadır. Aslında çocuğunuz size çok güzel bir mesaj vermeye çalışmaktadır. Çocuğun “benim” ifadesini iletmesi, çocukların artık benlik kavramının oluştuğunun ve etrafını gözlemleyerek en uygun kişiliği araştırmaya başladığının bir müjdesidir. Kendini tanımaya başlayan çocuk bir sonraki adım olarak kendisi dışındaki kişilerin de düşüncelerinin varlığından haberdar olmaya başlamaktadır.

Başkalarının düşüncelerini farkına vardıkları gibi çocuklar, çevresindeki kişilerin de duygularını algılamaya başlayacaktır. Başkaların duyguların bilincinde olan bir çocuk yavaş yavaş davranışlarını bu durumdan edindiği bilgilere dayanarak seçer. Bütün bu gelişimler, Amerikalı psikolog Daniel Goleman tarafından “Duygusal Zeka” (EQ) olarak tanımlanmıştır. Ama hepsinden önce duygusal zekanın gelişimi için öncelikle çocukların kendi duygularını tanıma ve ayırt edebilmeleri gerekmektedir. Bu konuda en büyük rehberler hiç şüphesiz ki siz ebeveynler olacaksınız.

Goleman’a göre çocuklar duygularını nasıl şekillendireceklerini ebeveynlerinden iki farklı şekilde öğrenmektedir. İlk olarak, çocuklar ebeveynlerin bir sıkıntıyla karşılaştıklarında verdiği tepkileri gözlemler. Bu nedenle, eğer anne çocuğu yemek yemediğini için kızar ve bağırırsa, çocuk da bu durumda annesini rol modeli alarak oyuncağını izinsiz alan arkadaşına sinirlediği için bağırmayı tercih eder. Bir diğer unsur ise, çocukların ebeveynleriyle duygularını tartışma ortamına sahip olup olmamasıdır. Evde duygularını anlatması için cesaretlendirilen çocuk, okulda oyuncağını alan arkadaşına “ama bu beni üzdü, bunu yapmamalısın.” diyebilmektedir.

Çevrenin de desteğiyle çocuklar, kendilerin ve başkalarının psikolojik özellikli duygularını tanımaya 4-5 yaş ile birlikte başlamaktadır. Bir çok psikolog duygusal zekanın (EQ) tıpkı zeka katsayımız (IQ) gibi doğuştan geldiğini ancak IQ’nun geliştirilme oranı düşükken EQ’nun geliştirilme olasılığın çok yüksek olduğunu belirtmektedir. Aynı zamanda yapılan araştırmalarla, yüksek IQ’ya sahip olan kişilerin akademik anlamda başarılı olduğu bulunurken, yüksek duygusal zekaya sahip olan kişilerin hayatlarında daha mutlu ve başarılı olduklarını ifade ettikleri gözlemlenmiştir. Bu iki bulgudan bile yola çıkarak, aslında duygusal zekanın gelişimine ne kadar önem vermemiz gerektiğini fark edebiliriz. Çocukların duygusal zeka gelişiminde destek olunabilmesi için ebeveynlere önerilecek birkaç yöntem vardır;

Çocukların duygularını rahatlıkla ifade edilebilmesi için öncelikle evde çocukların düşüncelerine önem verilen bir ortam olması gerekir. Çocuk anneye bir şey anlatmak istediğinde 7-8 kere “Anne… Anne…” diye sesleniyorsa çocuklar anlatma davranışını azaltacaktır. Özellikle erken çocukluk döneminde çocuklar anlattıklarının dikkatle dinlenilmesini ister, bu durumda anne ve baba müsait değilse “Şuan gördüğün gibi telefonda konuşuyorum, ikinizi aynı anda dinleyemem, telefonumu kapattığında seni dinleyebilirim o zaman anlatırsın.” durumu açıklayıcı ve sonra dinleyebileceğini iletmelidir. Düşünceleri dinlenen çocuk, düşüncelerine önem verildiğini hisseder. Böylelikle kendini daha güvende hisseder ve duygularını rahatlıkla aktarabilmektedir.

Tıpkı Goleman’nın dediği gibi ebeveynler çocukların duygu aktarımda öncelik aldıkları kişilerdir. Anne babanın duygularını ifade ederken nasıl davrandıkları çocuklar için önemli bir rehber olmaktadır. Yemeğini yemek istemeyen çocuğun annesi “Yemeğini yemediğinde hızlı büyüyemezsin ve hastalanırsın, hastalandığında ben çok üzülüyorum. Hızlıca büyümek için şimdi yemeğini yemelisin.” gibi annenin kendi duygularını ifade etmesi çocuğun üzülme duygusunu kavramasını sağlayacaktır.

Anne ve babanın duygularını ifade etmesi çocukların duygularını iletmesinde çok önemli iken tek başına yeterli olmamaktadır. Anne baba çocuklarının da duygularını ifade etmesi için onları cesaretlendirmelidir. Okuldan geldiğinde çocuğun güldüğünü gören baba “Çok mutlu gözüküyorsun, okulda arkadaşlarınla çok eğlenmiş olmalısın.” gibi açıklamalarla çocukların duygularını keşfetmesinde rehberlik yapılabilir. Duygularının yavaş yavaş farkına varmaya başlayan çocuklardan duygularını kendilerinin aktarması istenebilir. Oyuncağını arkadaşı aldığı için ağlayan çocuğa “Arkadaşın oyuncağını aldığı için ağlıyorsun. Peki, şuan ne hissediyorsun?” gibi yönlendirici sorular sorulmalıdır. Çocuk henüz duygularını ayırt edemiyorsa “O benim oyuncağımı aldı.” gibi durumu açıklamaya devam edecektir. Burada yapmamız gereken tıpkı ilk örnekte olduğu gibi onun duygularını ifade ederek farkına varması sağlanmalıdır. Bu durum aynı zamanda çocukla ebeveynleri arasında çok güçlü bir bağ kurmasında çok yardımcı olur.

Duygularını ifade etmeyi öğrenen çocuk biz yetişkinler gibi duygularını kontrol etmeyi ancak beynimizdeki ön frontal lobun gelişimini tamamlanmasıyla öğrenebilmektedir. Ön frontal lobun gelişimiyle beraber kişi duygularını ifade ederken karşı tarafı da düşünerek en doğru davranışı seçebilmektedir. Ortalama olarak 21 yaşında gelişimi tamamlanan ön frontal lob, bir nevi yetişkinlik dönemine girildiğinin habercisidir. Bu sebeple ebeveynlerimizin sabırlı olması çocuklardan sizin duygularınızı ve düşüncelerinizi hemen anlamasını beklememiz hem çocuk için hem de ebeveyn için daha kolay bir süreç sağlamaktadır.

Asıl önemli olan; çocukların ilk beş yıl boyunca NELER öğrendikleri değil, NASIL öğrendikleridir.” (Nörolog Dr. David Perlmutter)

Psikolog Sümeyra Altan