OKUL OLGUNLUĞU NEDİR?
İlkokula başlamak hem ebeveynler hem çocuklar için oldukça önemli bir yaşam basamağıdır. Bu önemli başlangıç için çocuğun hazır olması ilerideki hayat ve okul başarısını önemli biçimde etkileyecektir. Çocuk için okul, hiç tanımadığı bir ortam, öğretmenler, yeni arkadaşlar, uymak zorunda olduğu kuralları içeren yeni bir sosyal çevredir. Ancak gerekli bilgi ve becerilere sahip olursa okula uyum sağlayabilir.
Anaokulu eğitimi almış olsa da Çocuğun özellikle öğrenme süreci ile ilk tanışması, ilk deneyimlerini yaşadığı 1.sınıf onun bütün okul hayatı boyunca “okul ve eğitim/öğretim” kavramlarını nasıl algılayacağını belirlemektedir. Okul olgunluğu, çocuğun fiziksel, zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimi açısından belirli bir düzeye gelmesi ve okulda kendisinden beklenilenleri başarılı bir şekilde yerine getirmeye hazır olmasıdır. Okul ile ilgili beklentileri yerine getirebilen çocuk, okul ile ilgili daha olumlu duygu ve düşünceler geliştirecek ve öğrenme sürecine daha aktif katılım sağlayacaktır. Henüz okul olgunluğuna erişmemiş olan çocuk ise okula karşı geliştirdiği olumsuz duygu ve düşüncelerin yanı sıra kendisiyle ilgili algılamalarında da problemlerle karşılaşacaktır. Kendisinden beklenenleri yerine getiremeyen çocuk kendini başkaları ile kıyaslayarak başarısız kabul edecek, olumsuz okul motivasyonuna sahip olacak, benlik algısı olumsuz etkilenecek, özsaygı ve özgüven duyguları ciddi oranda zedelenecektir. Tüm bunların olması beraberinde birçok davranış problemine de yol açabilir.
Bir çocuğun sayıları sayabiliyor olması, harfleri tanıyor hatta bazılarını yazıyor olması onun okul olgunluğuna geldiğini göstermemektedir. Bu unsurlar önemli olmalarına rağmen tek başına yeterli değildir. Sosyal-duygusal gelişim burada çok daha fazla ön plana çıkmaktadır.
Erken çocukluk döneminde ( 0-6 yaş ) çocuk benmerkezcidir. Bu özellik yaşla birlikte azalmasına rağmen altı yıl boyunca çocuğun hayatında önemli rol oynamaktadır. Öyle ki dünyayı algılama biçimini büyük ölçüde etkilemekte ve birçok davranışın sebebi olmaktadır. 72 ayını tamamlamış çocuklarda bu özellik çok az gözlenmekte ve bundan dolayı da çevreyle olan ilişkileri çok daha olumludur. Okul olgunluğun çok önemli unsurlarından biri de bu benmerkezciliğin azalmış olması, çünkü bu sayede çocuk çevresi ile daha uyumlu ilişkiler kurabilmektedir.
0-6 yaş döneminin bir diğer özelliği de korkulardır. Özellikle 2-6 yaş arasında çocuklar birçok bilinen ve bilinmeyen durumlara karşı korku geliştirirler. Okul olgunluğuna gelen çocuğun korkuları büyük ölçüde azalmış olur ve henüz tanımadığı durumlarla baş etme mekanizması daha sağlıklı gelişecektir.
Okul olgunluğuna sahip olan çocuk sorumluluk duygusunu tanıyan ve sorumluluk almayı bilen çocuktur. Eğer evde ve anaokulunda sorumluluk duygusunun gelişmesi için gerekli tutum, davranış ve eğitsel çalışmalar yapılmışsa ilkokula başladığında da çocuk yönergelere uyma, başkaları ile ilişkilerini yönetme, ödev v.b konularda sorumluluk hissedecektir.
Neden-sonuç ilişkisi kurabilen çocuk ilkokula hazır olan çocuktur. Erken çocukluk ( 0-6 ) döneminde çocuk soyut kavramları değil somut kavramları algılamaktadır. Dolayısı ile tüm düşünme sistemi somut olgulara dayanmaktadır. Yani özellikle duyu organları ile hissedebildiği ( duyduğu, gördüğü, kokladığı, dokunabildiği, tadabildiği ) olay ve nesneleri rahat öğrenebilmektedir. Soyut kavramlarla düşünme, neden-sonuç ilişkisi kurabilme becerisi 72. Ayını tamamlamış çocuklarda daha çok gözlenmektedir. Bu yetinin gelişmesiyle çocuk çevresini daha iyi algılamaktadır. Böylece benmerkezciliğinde azalma ve başkaları ile hareket etme, düşünme, grubun bir parçası olma ve grubun ihtiyaçları gibi konular önem kazanmaktadır.
Dolayısıyla çocuğumuzun ilkokula hazır olup olmadığını değerlendirebilmek için her şeyden önce yukarıda bahsi geçen aşamaların kronolojik sıralamasını göz önünde bulundurmak gerekir.
Burada çok
sık yapılan hata aynı yılda doğan çocukları aynı olarak düşünmektir. Aynı yaş
döneminde olsalar da aynı gelişim özellikleri göstermeyebilirler. Yani aynı
gelişim dönemine aynı zamanda girmeyebilirler. Özellikle sosyal ve duygusal
gelişim ile motor gelişim gibi temel alanlarda gelişimleri oldukça
farklılık gösterebilir. Bu durumda çocuğu olduğu gibi görebilmek son derece
önemlidir. Onu kendisi gibi ( kendine özgü öğrenme tarzı, yetenekleri…) görüp
kabul etmek ile okula hazır hale gelmesini, daha iyi öğrenmesini, kendine
güvenmesi ve yapabildikleri ile kendisine saygı duymasını ve bunların
neticesinde mutlu olmasını sağlayabiliriz. Dolayısı ile çocuğumuzun okula hazır
olması onun sadece birkaç özelliğini göz önünde bulundurarak, başka çocuklarla
kıyaslayarak, kendine özgü özelliklerini görmezden gelerek ve kendi ( ebeveyn
olarak ) arzularımızı ön plana çıkararak deme değildir.
Çocuğumuzun bulunduğu gelişim dönemine
de son derece duyarlı olmamız gerekmektedir. Çocuğumuz bizi (
anne babasını ) memnun eden birisi olmasından çok, kendine özgü, farklı ve
önemli bir birey olması tercih edilmelidir. Onu kendisi olduğu için sevmeli ve
bu sevginin önkoşulu olmamalıdır.
İlkokula hazırlığın sağlıklı olabilmesi için her şeyden önce, günümüz
şartları ve gelişen eğitim sistemleri göz önünde bulundurulduğunda, mutlaka
okul öncesi eğitimi ile başlamalıdır. İyi bir okul öncesi eğitim yukarıda
değinilen unsurları değerlendirip her çocuğun ihtiyaçları ve özelliklerini önemsemeli
ve buna göre yapılandırılmalıdır. Bu süreçte meydana gelen hatalardan en
önemlisi çocuk henüz gerekli gelişim aşamalarını tamamlamadan vaktinden önce
belirli konuların öğretilmeye çalışılmasıdır. Örn: 60 -66 aylık çocuklara okuma
yazma ( bu dönemde ince motor gelişimleri henüz gerekli aşamada değildir ) gibi
çalışmalarının öğretilmeye çalışılması veya özellikle bu yaş diliminde henüz
oldukça benmerkezci ve somut işlem dönemlerinde olmalarına rağmen onlardan
neden sonuç gibi soyut işlemler gerektiren konulara gereğinden fazla
zorlanmalarıdır. Burada yine belirtmekte fayda var; zihinsel gelişimi iyi olan
çocuğun sosyal ve duygusal gelişimi de iyidir anlamına gelmemektedir. Okul
olgunluğu belli bir bütünselliği içermelidir. Bu bütünsellik sağlanmadığı takdirde
çocuğun özgüveni ve özsaygısı gelişmez ve okul deneyimleri olumsuz
etkilenecektir. Bu durum beraberinde birçok problemi getireceği gibi, çocuk
kendi gibi değil daha çok başkaları gibi olma ve başkalarını memnun etme
davranışlarını sergileyecektir.
Gelişimsel bütünselliğin sağlanabilmesi
için de çocuğun en azından 72 ayını tamamlaması gerekmektedir. Eğer 72 ayından
küçük ( 66 ay gibi ) çocuklar ilkokula başlayabilir düşüncesi söz konusuysa
mutlaka konuyla ilgili profesyonel bir değerlendirilme yapılmalı ve sakıncaları
olup olmadığına dair konuya vakıf uzmanlar ile karar verilmelidir.
OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİN GEREKLİLİĞİ VE FAYDALARI
Bireyin gelişmesi, doğuştan sahip olduğu zeka ve yetenek gibi potansiyel
niteliklerini en üst düzeye çıkarabilmesi için uygun bir yaşam ve eğitim
ortamına gereksinimi vardır. Yaşam aslında başlı başına bir eğitim sürecidir.
İnsanoğlunun binlerce yıldır süren gelişme, ilerleme isteği onu sürekli olarak
yeni şeyler aramaya, kendisi için daha iyi yaşam koşulları yaratmaya yöneltmiştir.
Özellikle son birkaç yüzyılda kendi kendini tanıma çabalarına hız veren
insanoğlu, bugün artık çocuğun yetişkinden farklı olduğunu, duygu düşünce ve
diğer gelişim özellikleri bakımından onunla kıyaslanmasının mümkün
olamayacağını anlamış bulunmaktadır.
Günümüzde yaşamın ilk altı yılının önemine değinen araştırmacılar ve bilim
insanları bu ilk yılların kişinin gelecekte nasıl bir birey olacağının
belirleyicisi
oldukları konusunda görüş birliği içerisindedirler. Bu nedenle de okul
öncesi dönem ve bu dönemde uygulanacak eğitimin niteliği her geçen
gün daha fazla önem kazanmaktadır.
Okul öncesi eğitim; mecburi eğitim çağına kadar olan çocukların zihin,
beden, duygu, sosyal ve psikolojik gelişimlerini sistemli bir ortam içerisinde
daha iyi sağlayan, onlara iyi alışkanlıklar ve davranışlar kazandıran,
yeteneklerinin gelişmesine yardım eden, ilkokula hazırlayan ve ilköğretim
bütünlüğü
içinde yer alan eğitim sürecidir. Başka bir bir biçimde tanımlayacak olursak okul
öncesi eğitim; çocukların ilköğretime başlamalarından
önceki dönemde, zihinsel, duygusal, kültürel, bedeni ve sosyal gelişmesini
içine alan, yaş ve yetenek özelliklerini de dikkate alarak yapılan
planlı ve programlı eğitim olarak tanımlanmaktadır.
Okul öncesi ( anaokulu ) eğitimin çocuklar, aileler ve toplum açısından
sayılamayacak kadar çok faydası vardır. 0-6 yaş arasını kapsayan erken
çocukluk dönemi çocuğun en hızlı ve etkin geliştiği dönemdir.
Araştırmalar gösteriyor ki beyin yapısı ve fonksiyonlarının gelişiminin
üçte ikilik bölümü 0-4 yaş arasında tamamlanmaktadır. Erken çocukluk
dönemindeki deneyimler beynin çalışma biçimi için temel niteliğindedir.Yapılan
çalışmalar okul öncesi eğitim alan çocuklarda okula devam oranlarının ve
okul başarısının daha yüksek olduğunu göstermektedir.Okul öncesi eğitim
sosyal ve duygusal gelişimi destekleyerek, yetişkinlik döneminde kişilerin daha
üretken, verimli, girişken, risk almaktan korkmayan bireyler olmalarını ve
sahip oldukları potansiyeli tam olarak kullanmalarını sağlar.
Çocukların gelişim özellikleri, bireysel farklılıkları ve yetenekleri göz önüne
alan, sağlıklı bir biçimde fiziksel, duygusal, dil, sosyal ve zihinsel
yönden gelişimlerini sağlayan, olumlu kişilik temellerinin atıldığı, yaratıcı
yönlerinin ortaya çıkarıldığı, çocukların kendilerine güven duymalarının
sağlandığı, ebeveyn ve eğitimcilerin etkin olduğu kaliteli bir okul öncesi
eğitim programına katılan çocukların diğer çocuklara kıyasla gelecekte okul başarıları
daha yüksek, sosyal, duygusal, sözel, zihinsel ve fiziksel gelişim açısından daha
yetkin olduklarını kanıtlanmıştır. Her çocuk, kişiliğinin özgürce gelişimi için
okul öncesi eğitim sürecinden mutlaka istifade ettirilmelidir. Çocuğun
kişiliğinin belli kalıplara döküldüğü,
psikolojik ve zihinsel gelişimlerinin önemli ölçüde tamamlandığı bu dönemde,
okula başlama yaşlarını göz önünde bulundurarak, çocuk ne tamamen
ailede kalmalı, ne de tamamen okul öncesi eğitim kurumuna bırakılmalıdır. Bu
dönemde aile ile kurumlar arasında sıkı bir işbirliği sağlanması gerekmektedir.
Ailenin koşulları ne kadar elverişli olursa olsun, çocuğu yaşıtlarıyla birlikte
uygun bir ortamda ve uzman eğitimcilerin gözetiminde gelişimin her evresinin
temel özelliklerini göz önünde bulundurarak temel öğrenime hazırlamak, şüphesiz
daha olumlu sonuçlar verecektir. Bunun yanı sıra ülkemizin gerek ekonomik
gerek toplumsal yapısı dikkate alındığında,ailelerimiz, çocuklarının maddi ve
manevi gereksinimlerini yeterli düzeyde karşılayamadıkları gibi, gerekli çağdaş
pedagojik formasyondan yoksun da bulunmakta ve çocukların eğitim ve öğreniminde
mutlaka ek bir desteğe ihtiyaç duymaktadır.
Yine başka bir yanlış anlayışa göre Anaokulu sadece ilkokula hazırlık
değildir. Bu yanlıştan hareketle bir çok aile çocuğunu sadece anasınıfına
(5-6yaş) göndererek okul öncesi eğitim sürecini tamamlayacaklarını düşünmektedir.
Halbuki okul öncesi eğitim bireysel farklılıklar göz önünde bulundurularak 2-3
yaşları itibarı ile başlar ve ailenin dışına atılan ilk adım olarak düşünülmelidir.
İlk 2-3 yıl içinde çocuk, model olarak aldığı anne ve babasından alabileceğini
alır ve kendisine tanınan fırsatlar ölçüsünde belirli bir psiko-sosyal
olgunluğa erişir.
Froebel’ in deyişiyle : “ anaokulunun amacı, öğrenmeye ilgi uyandırmaktır.”
Anaokulu, çocuğa bilgi aktarmanın yanı sıra, çocuğun içinde var olan
yeteneklerin serpilip gelişmesine yardımcı olmaktadır. Çocuk, anaokulunda en
iyi oyun ortamını bulur, işbirliğini geliştirir, yaşıtlarıyla iletişim kurar,sosyal,
duygusal ve zihinsel gelişimin büyük bir kısmını tamamlar. Anaokulu çocuğa,
kendi hakkını korurken, paylaşmayı ve başkaların özgürlüğüne zarar vermemeyi
öğretir. Dünyanın sadece kendi ailesinden ibaret olmadığını fark eden çocuk
toplum içinde yaşamanın temel kurallarını öğrenerek alışkanlık haline getirir.
Anaokulu sürecinde gelişen sadece çocuğun kişilik özellikleri değil öğrenmeye
olan merakı ve alışkanlıklarıdır. Anaokulunda öğrenmeye duyulan ilginin yanı
sıra her çocuk kendi kişilik özellikleri doğrultusunda kendi öğrenme
sistematiğini de kurar. Kurduğu bu sistem sayesinde daha sonraki uzun soluklu
öğrenim hayatında hem daha başarılı olur hem daha sağlıklı seçimler yapma
olanağına kavuşur.
Önemle üzerinde duracağımız faydalardan bir diğeri de anaokulu eğitimi ve
etkileşimi sayesinde çocuğun geliştirdiği özgüven duygusudur. Kendini
tanımayı ve ifade etmeyi, doğru iletişim kurmayı, yapabildiklerini her geçen
gün daha fazla keşfeden ve geliştiren çocuk kendine daha çok güven duyar.
Geliştirilen özgüven neticesinde kişilik ve ruh yapısı sağlam bireyler yetişir.
Yukarıda değindiğimiz ve henüz sayamadığımız bir dizi nedeni göz önünde
bulundurarak diyebiliriz ki ;
OKUL ÖNCESİ EĞİTİM GEREKLİDİR. HER ÇOCUK BU EĞİTİMDEN YARARLANMALIDIR.
Sevgiler
Psk.Meltem Gedik