ANNE- BABA TUTUMLARI

                                 ANNE-BABA TUTUMLARI

Kişiliğinin temelleri yaşamın İlk 5-6 yılında atılır. Her çocuk sonunda kendine özgü bir kişilik geliştirerek bir birey olur. Ancak bu kişiliğin dengeli ve uyumlu olabilmesi, gelişimin basamaklarının örselenmeden aşılmasına bağlıdır. Ana çizgileriyle çocuklukta beliren kişilik, az çok düzenlemelerden ve değişimlerden geçerek ergenlik döneminde son biçimini alır.

Kişilik kalıtımsal niteliklerle çevrenin sürekli etkileşimi sonucu biçimlenir. Çocuğun kimi davranış ve tepkileri ana-babadan destek görür, kimisi de engellenir. Çocuk kendi yararına olan ve karşı çıkılmayan tepkilerini yineleme eğilimi gösterir. Kendine kolay gelen ve amacına ulaştıran tutum ve davranışları benimser. Böylece çevre koşullarıyla kendi isteklerini uzlaştıran tepkiler aracılığıyla çevreye uyum sağlar. Ancak değişik tepkilerden hangisinin iyi sonuç verdiğini deneme ve yanılmalarla bulacaktır. Çocuk davranışlarının çelişkilerle dolu olması ve değişkenliği bu sürekli arayış ve denemelerden ileri gelir.

Kişiliklerin sayısız çeşitliliği, bir yandan kalıtımla beliren yapısal özelliklerin, öte yandan da her insanın yaşantı ve deneylerinin çok ayrı oluşundan ileri gelir. Çevre etkileriyle değişime uğramayan çok az kalıtımsal özellik vardır. Doğa vergisi olan zeka, çevre etkileriyle sıkı bir ilişki içinde ya gelişir, ya da körelir. Ancak zeka gelişmesine oranla kişiliğin oluşumunda çevresel etkiler çok daha ağır basar. İçgüdü olarak bilinen pek çok davranış bile eğitimle değiştirilmektedir. Örneğin, korku doğal bir tepkidir. Ama bir çocuğun aşırı korkak ya da cesur olması yetişmesine bağlıdır. Başka bir deyişle, öğrenilmiş bir davranıştır.

Saldırganlık, duygusallık, kuruntular, kaygılar, önyargılar, tutkular, erdemler, töreler, ahlaki değerler, görgü kuralları da eğitimle şekillenir ve oluşur.

Kişiliğin oluşumu büyük ölçüde çevresel etkenler başka bir deyişle dış uyarıcılar ve öğretilere bağlıdır.

Çocuğun yetiştirilmesi her şeyden önce temel ruhsal gereksinimlerinin karşılanmasına bağlıdır. Bunları 3 başlık altında toplayabiliriz.

1.SEVGİ

2.DİSİPLİN

3.ÖZGÜRLÜK

Bu 3 ana gereksinim birbiriyle sıkı sıkıya bağlıdır ve birlikte karşılanırlar. Bu temel gereksinimler birbiriyle kaynaşmış olsa da gelişim basamaklarında biri ya da diğeri öncelik taşır. Örneğin, süt döneminde sevgi ilk sırayı alır, bu dönemde disiplin ve özgürlükten bahsedilemez.

Bu gereksinimlerin en uygun biçimde aile ortamında karşılandığını belirtmeye gerek yoktur. Çocuk sevgi ve disiplin tutumlarında uyum içinde olan anne-baba ile büyürse en sağlıklı şekilde gelişir. Başka bir deyişle, bu gereksinimlerin düzenli olarak doyurulması çocukta güven duygusunu yaratır.

Çocuk eğitimini bir dizi kurallar ve yöntemler olarak düşünmek de yanılmalara neden olur. Çocuk kişiliğini kendine örnek aldığı erişkinlerle kurduğu sürekli ilişkilerden elde ettiği çıkarımlar sonucu geliştirir. Bu nedenle sonucu, yöntemler ve tutumlardan önce örnek alınan erişkinlerin kişiliği belirler. İşin güçlüğü de buradan kaynaklanmaktadır. Belli yöntemleri uygulamakla çocuğun sağlıklı yetişmesi gerçekleşseydi, her anne-baba çocuğunu en iyi biçimde yetiştirebilirdi. Oysa uygulamada alınan sonuçlar çok fazla farklılık gösterebilmektedir. Bu da her anne-babanın sevgi ve disiplin anlayışının bir olmayışından ileri gelir.

Çocuk yetiştirmedeki yöntemleri bilmek önemlidir. Fakat sadece bunun mekanik bir iş olmayıp, incelikleri olan bir sanat olduğunu da unutmamak gerekir. Büyük eğitimci Pestalozzi, çiçek yetiştirmeye benzetmiştir. Yetiştirici toprağı kazıp tohum eker, filizlenmesi için gerekli koşulları sağlar ve bekler. Yeşeren bitkiyi kötü dış etkilerden korur, zamanında sular, gübreler, toprağı çapalar, zararlı otları temizler, kısacası bitkisine sevgi ve özenle bakar. Ama ne çok dokunup örseler, ne de başıboş bırakıp kurutur. Çocuk yetiştirmek de bir bakıma bu denli sade, ama beceri isteyen bir iştir. Her şeyden önce ilgi, özen ve sağduyu işidir.

Çocuk da sevgi ve bakımla büyür. İşin zorluğu çocuğun duyguları ve tepkileri olan canlı bir varlık oluşundan gelir. Anne-baba ve çocuğun duygusal etkileşimi çocuk yetiştirmeyi çok karmaşık duruma sokmaktadır. Anne-babalar kendi eğilimlerine ve çocuktan gelen tepkiye göre, aslında sade olan yöntem ve ilkeleri değiştirerek, kimi zaman çarpıtarak uygularlar. Ayrıca çocuk, anne ve babasından başka pek çok kişiyle iletişime girer.

Her çağda çocuk yetiştirme anlayışının değiştiği bir gerçektir. Fakat çocuğa göre farklılık gösteren ilke ve tutumların temelinde yer alması gereken tek ortak ve değişmeyen en önemli iki temel taş sevgi ve disiplindir. Yüzyıllardır toplumsal koşullar ne olursa olsun yapılan araştırmaların ortaya koyduğu en temel kanı şudur. Çocuklar özenle bakılmalı, davranışlarında ölçüyü kaçırmamaları için denetlenmelidirler. Öfkeli tepkileri, korkuları ve kaygıları giderilmelidir. Çocuğun doğal yetenekleri desteklenirken, onu tedirgin eden nedenler ortadan kaldırılmalıdır. Çünkü kazanılan iyi  alışkanlıklar ve davranışlar daha ilk yıllarda kişiliğe siner.

SEVGİ* İnsanları bir arada tutan en önemli etken, karşılıklı yararlanma ve dayanışma gereksinimidir. Ancak sevginin yer almadığı insan ilişkileri, çıkar ilişkileri olmaktan öteye gidemez. Sevgi en geniş anlamıyla, insanları birbirine yaklaştıran olumlu ve iyi duyguların tümü olarak tanımlanabilir. İnsanoğlu sevme yeteneğini sevile sevile kazanır. İnsan sevmekten önce sevilmeyi öğrenir. Çocukluğunda sevgiye doymamış bir insanın dengeli bir kişilik geliştirmesi de başkalarını sevmesi de olanaksızdır. Kişi yeterince alamadığı bir şeyi başkalarına veremez.

Anne- babanın sevgisi çocuk için en önemli kaynaktır. Bir çocuğu çok kişinin sevmesi onu tatmin etmez. Az sayıda kişiden alacağı nitelikli sevgi çok kişiden alacağı içeriksiz sevgiden daha çok besler. Sevgiyle ilgili en önemli bir diğer gerçek de sevilme gereksiniminin yaşam boyu sürdüğüdür. Açlık ve susuzluk gibi sürekli doyurulmak istenen bir duygudur. İlk yaştan başlayarak, anneden alınan sevgi gelişerek ve çevreye yayılarak zenginleşir ve sevilme gereksinimi azalmadan, yalnız biçim değiştirerek sürüp gider. Bilinçli ya da bilinçsiz olarak giriştiğimiz bir çok iş, başarıya ulaşma tutkusu hep bu beğenilme sevilme gereksiniminin karşılanması amacını taşır. Sevginin açığa vuruluş biçimi çok değişiklik gösterir. Sevgi gösterisi bakımından anne-baba tutumlarını iki aşırı uçta inceleyebiliriz.

*Aşırı sevgi gösterisi; Sevgisini abartılı ve aşırı biçimde açığa vuran anne-babalara çevremizde çok sık rastlarız. Böyle anneler çocukları doğduğu ilk günden itibaren aşırı koruyucu ve kaygılı olurlar. Yaşamın ilk yıllarında böyle bir tutuma maruz kalmış çocuklar, ileriki yaşamlarında aşırı korkak, toplum içinde güvensiz, özgürleşemeye, kendi kararlarını veremeyen ve sorumluluk alamayan bir kişilik sergilerler. Kısacası ruhsal olgunluğa erişemezler ve unutmayalım ki, çocuğumuzu sevme, sevgiye boğmak değildir.

*Sevgi yetersizliği; Bu tür anne-babalar çocuklarının sevgi gereksinimine yeterince cevap veremezler. Yaklaşımları sıcaklık  ve şefkatten yoksundur. Genellikle kabullenme problemi yaşayan bu anne-babalar çocuklarına zoraki ve yapmacık ilgi gösterirler ve bu çocuklar kollanma ve korunmadan yoksun kalırlar. Ebeveyninin bu soğuk tutumuna karşın çocuk onun dikkatini çekmek için genellikle olumsuz davranışlar sergiler. Bu anneler çocuklarının olumlu hiçbir davranışını görmez, fakat en ufak kusuru aşırı büyütürler.

Sevgi yalnız öpmelerin, okşamaların sayısıyla ölçülecek bir duygu değildir. Onu açığa vurmanın çok çeşitli yolları vardır. Bir sıcak bakış, tatlı bir gülüş, bir dokunuş, sevgiyi sözlerden daha etkili olarak belirtebilir.

DİSİPLİN ve ÖZGÜRLÜK* Disiplin davranışları belli kalıplara sokmak amacıyla uygulanan katı kuralları ve yöntemleri kapsar. Oysa geniş anlamıyla disiplin; ‘öğretici, düzenli davranış ve yetkinlik kazandırıcı yetiştirme’ demektir. Aile, çocuk için öğrenmesi, beceri kazanması, yeteneklerini geliştirmesi ve olumlu davranışlar geliştirebilmesi için bir okuldur. Olumlu gelişmeler desteklenip, olumsuzlar düzeltilmeye çalışılır. Kendine güveni arttırılır, bağımsız davranışları desteklenir. Bunlar yapılırken çocuğa sevgi, anlayış ve hoşgörü ile yaklaşılır. Bunun yanı sıra çocuğun gelişim dönemi ve yetenekleri göz önünde bulundurulur. Çocuk gerektiğinden ve yeteneklerinden daha çok zorlanmaz. Eğilimleri ve kişilik özellikleri gerçekçi olarak değerlendirilir. Onu anlamaya ve daha iyi tanımaya çalışılır. Kısacası çocuğa kulak verilir.

Kuralları öğretmek ve çocuğu düzene bir sokmak yeterli değildir. Çocuk denetim altında değilken de öğrendiklerini uygulayabilmelidir. Tek başına kaldığı zaman da kurallara uyuyor ve davranışını kendi düzenleyebiliyorsa başarılı olunmuş demektir. Bir işi başkasının baskısıyla yapmaya insanoğlu hep direnç göstermiştir. Disiplini insanın elini kolunu bağlayan yasaklamalar olarak değil, özgürlüğün en uygun biçimde kullanılmasını sağlayan kurallar bütünü olarak görmek en doğrusudur.

Yüzme öğretmek istediğimiz bir çocuğu nerede tutup nerede bırakacağımızı bilmemiz çok önemlidir. Onu sımsıkı tutarsak, yüzme öğrenemez, yerinde tutup yerinde bırakırsak destek ve yönlendirmeyle çocuk yüzmeyi kısa sürede öğrenebilir.

Öğretim ve eğitimde özgürlük toplumsal kuralların kazandırılmasında en doğal ve etkili yoldur. Çocuk becerilerini özgür kılınan ortamlarda ortaya çıkarır. Sonrasında da kural ve yasakları öğrenme gelir.

Her ailenin kendi geçmişlerine, örf ve adetlerine, inanç ve değerlerine uygun bir disiplin anlayışı vardır. Ailelerin çocuklarına uygun olan davranışları kazandırırken takındığı tutumları 3 başlık altında toplayabiliriz;

*Sıkı tutum; 

 

 Sıkı eğitim uygulayan ana baba, çocuğu kendi tasarladığı bir kalıba göre yoğurmak amacını güder.Çocuk sürekli bir denetim altındadır, en küçük kusurları ve yaramazlıkları gözden kaçmaz, hemen üstünde durulur ve düzeltme yoluna gidilir. Çocuğun kurallara sıkı sıkıya uyması beklenir. Eğitimde ceza önde tutulmuştur ve suçla orantısızdır. Cocugun en dogal haklari bile ona uslulugunun karsiligi olarak sunulur. Disiplin ayiplama, korkutma, suclama ya da dayakla saglanir. Cocuk, anababasinin elestirisinde cekinir ve her attigi adimda cekingen davranir,duygularina ve isteklerine onem verilmedigini gorerek icedonuk ve ozguvensiz olur. Ya da tepki olarak surekli olumsuz davranarak ilgiyi bu sekilde surekli uzerinde tutmaya calisir ve artik verilen cezalarin onun icin hic bir onemi yoktur. Cezanin dozu arttikca da olumsuz davranislarin sonmesi artik imkansiz hale gelir.

*Gevsek Tutum: Birinci tutumun tersine kimi ailelerde disiplin yok denecek kadar azdir. Cocugun cogu olumsuz davranisi asiri hosgoruyle karsilanir. Cocuga sayisiz haklar taninir ve nerede duracagi asla belirtilmez. Neyin yanlis, neyin dogru oldugu ogretilse bile uygulama ve denetleme duzensizdir. Baska bir deyisle davranislara sinir cekilmez, verilen cezalar yetersiz kalir ve cocuk tarafindan ciddiye alinmaz. Cunku cezanin ya ertelendigini, ya da unutuldugunu , gecistirildigini onceki deneyimleriyle ogrenmistir. Ailede cocuk anne-babadan cekinecegi yerde, aile cocuktan cekinir hale gelmistir, diger bir deyisle artik ipler cocugun elindedir. Bu cagdas olmanin yolu gibi gorulerek uygulanan asiri hosgorulu tutum bosvermislikle karistirilarak icinde cikilamaz davranis problemlerine sebep olabilir. Uzerinde hic bir otorite hissetmeyen cocuk bencil, sorumsuz ve kontrolsuz davranislariyla cevresinden olumsuz tepkiler alan bir birey haline gelebilir.

*Tutarsiz Tutum: Kimi evde disiplin yok degildir, fakat ne zaman, nerede uygulanacagi belirsizdir. Anababanin tutumu asiri hosgoru ile sert cezalandirilma arasinda gidip gelmektedir. Tutumunu anne-babanin keyifli yada ofkeli olusuna gore ayarlamaya calisir. Cocuk davranisin dogru ya da yanlis oldugunu anlayamaz ve ogrenemez. Kimi zaman ceza oyle beklenmedik bir anda gelir ki cocugun baskaldirmasina sebep olur. Tutarsizlik anne ya da babanin bir davranis karsisinda degisken tepkiler vermesinin yanisira iki ebeveyn arasindaki tutum tutarsizliklari olarak da ortaya cikabilir. Annenin “Hayir” dedigi bir davranisa babanin “Evet” demesi gibi. O zaman cocuk davranislarini kime gore duzenleyecegini bilemez.

 

*Cocuk icin hic yanilmayan anababa degil, insanca davranan anababa daha egiticidir. Anababanin da ara sira yanilabilecegi ve bunu kabul etmesi cocuklari rahatlatir. 

*Davranis cigirindan cikamadan ya da suc islenmeden cocuk durdurulmalidir. Bu kesin bir dille ve kararlilik belirten bir ses tonuyla yapilmalidir. 

*Cocuk sucuna karsilik sevdigi bir seyden mahrum bir seyden yoksun birakmamalidir. 

*Anne- baba verdigi sozu tutmali, ya da tutamayacagi sozleri vermemelidir.

*Cocuklar duygu, dusunce ve isteklerinden dolayi degil, davranislarindan dolayi elestirilebilir.

En etkili disiplin ozdenetimdir. Disiplinde amac, davranislarini duzenlemesini saglayacak kendi kendini yonetme yetenegi kazandirmak olamalidir. Anne-babanin denetimi kalkinca cigirindan cikan cocuk ozdenetim yetenegi kazanmamis demektir. Baska bir deyisle, dogru olanla olmayani ozune sindirememistir. Ilk yaslarda anababanin denetimi kacinilmazdir. Cocuk zamanla kendi istek ve durtulerini dizginlemeyi ogrenir. Yer, zaman ve kosullara gore neyin dogru. neyin yanlis oldugunu kendi saptayabilir. 

TEMELINDE SEVGI OLAN HIC BIR EGITIM BASARISIZLIGA UGRAYAMAZ

 

                                                                                                       Psikolog

                                                                                            Neslihan Zaimoglu