ÇOCUKLARDA CİNSEL GELİŞİM.

CİNSEL GELİŞİM

Genellikle 3 yaştan itibaren çocuklar soru ve davranışlarıyla cinsel konulara ilgilerini belli ederler. 3 yaşına doğru, çocuklar kız-erkek ayırımını sezip, incelemeye koyulurlar. Doktorculuk ve evcilik bu merakı gidermek için bulunmaz oyunlardır. Kız çocuk erkek kardeşini yıkanırken izlemek ister ve kendisiyle karşılaştırır. Neden onların ayakta çişlerini yaptığını öğrenmeye çalışır ve kendisi de denemeye çalışır. Kız çocuklar bunu eksik doğmuş olmalarıyla açıklarlar. ‘Anne büyüyünce benim de pipim olacak değil mi?’ derler. Erkek çocuklar ise kızların erkeklik organlarının olmayışı ile ilgili hayli kafa yorarlar. Sünnet edilmekle ilgili korkularını buna bağlarlar. ‘Anne kızkardeşim sünnet olmuş ondan pipisi yok değil mi?’ diye sorarlar. Bu örnekler, çocukların ne denli meraklı olduklarını göstermekten başka, gözlemlerini çarpıtarak ne kadar yanlış sonuçlara varabileceklerini de göstermektedir.

Bu tür durumlarda anne- babaları yapacağı en yanlış şey, çocuğu ayıplayıp susturmaktır. Bunun yerine, ‘Kızım sen kız olarak doğdun ve kız olarak hiçbir eksiğin yok. Erkek kardeşin de erkek olarak doğdu, onun da eksiği, fazlası yok!’ demek yeterli olacaktır. Annenin soğukkanlılığı, açık ve sade açıklaması çocuğun merakını gidermeye yetecektir.

3 yaşından sonra çocuklar, bebeklerin nereden geldiklerini sormaya başlarlar. Çocuğa bu yaşta, bebeklerin hastaneden getirildiği, çarşıdan alındığı, leyleklerin getirdiği söylenir. Ancak bebeğin annenin karnında büyüdüğünü söylemek en doğru davranıştır. Çocuğa, bebeğin anne karnında özel bir torbada ya da yuvada büyüdüğünü söylemek gerekir. Çünkü bu yaşlarda, çocuklar çok yemek yemeyi ve şişmanlığı gebelikle bir tutarlar. Bebeğin göbekten doğduğu ya da doktorun annesinin karnını yarıp çıkardığını düşünür.

Bebeğin yerini öğrendikten sonra, çocuğun soracağı öteki soru, nereden, nasıl çıktığıdır. Ona gerçeği sade bir dille açıklamak en doğrusudur. ‘Bebek  iyice  büyüyünce, doktor yardımıyla, annenin bacakları arasındaki açıktan doğar.’ denilebilir. Anne bu tür sorular karşısında doğal, tutarlı ve güven uyandırıcı bir tutum içinde bulunursa, çocuk tatmin olur ve daha çok detaya girmek istemez ve konuyu daha fazla uzatmaz. Aksine anne, kararsız, çelişkili ve sıra dışı bir şey olmuşcasına kaygıyla yaklaşırsa çocuk merakını gideremediği için konuyu çok uzatarak cevap bulamayacağımız şekilde yeni sorularla karşımıza gelebilir. Annelerin genel olarak kaygısı, çocuk sorularına yanıt aldıkça, işi daha ileri götürüp zor sorular soracağıdır. Oysa çocuk 3-4 yaşlarında cinsel ilişkiler konusundan uzaktır. Aldığı yanıt onun için 3 yaşında başka, 5 yaşında başka anlam taşır. Ayrıca çocuk hazır olmadığı soruyu pek sormaz, açıklama yapılmasa da onun için pek anlamlı olmaz.

Çocuk bir süre sonra, bebeğin anne karnına nasıl girdiğini soracaktır. Bu soru, ‘Anne karnındaki bebek tohumlarının özel bir yuvada büyümesiyle olur’ şeklinde yanıtlanabilir. Ancak, annelerin çoğu daha karışık açıklamalar yapmak gerektiği duygusuna kapılarak bocalarlar. Kendisi ayıplanarak, cinsel merakı kısıtlanarak yetişmiş bir anneden de çocuklarına açık ve doğru yanıt vermesi beklenemez elbet. Anneleri en çok ürküten soru genellikle babasının rolüyle ilgili olandır. Genellikle bu tür bir soru 5 yaşından sonra sorulur. Çocuk babanın anneye nasıl yardım ettiğini  öğrenmek ister. Ayrıntıya girmeden, ‘Bebek tohumunun biri annede vardır, birini da baba verir’ yanıtı meraklarını gidermeye yetecektir. Çocuk bu açıklamayla yetinmeyip daha çok sorular sorabilir. İşte bu durumda bilinçli bir annenin, yine en doğal ve sade bir beden ve ifade diliyle gerçekten olup biteni anlatması en ideal olandır. Fakat bir çok anne bu tür açıklamalar yapmaktan korkar, kızarır bozarır ya da çocuğunun ona anlattıklarını uygulamaya kalkışacağından çekinir.

Fakat asıl yanıtlanmayan soruların çocukların kafasını daha çok karıştırdığını, merakının daha çok artacağını unutmamak gerekir. Anneyi ve babayı ayrıyken ya da birlikteyken gizlice gözetlemeye başlar, merakını gidermek için arkadaşlarından duyduğu yanlış bilgilerle yetinmek zorunda kalır.

Kimi anne-baba çocuğunun cinsel konularda hiç soru sormadığını ileri sürer. Böyle bir çocuk genellikle sorularına yanıt bulamadığı için susan çocuktur. Bu çocuk merakını sorularla değil davranışlarıyla belli eder.Evcilik, doktorculuk oyunlarında merakını gidermeye çalışır. Bu oyunlar sırasında çocuğunu garip durumlarda bulan anne genellikle çok büyük tepkiler verir, ayıplar, korkutur, suçlar. İdeal anne yaklaşımı şöyle olmalıdır; ‘ Kız çocuklarının neden senden farklı olduğunu merak ediyorsun, sorsan ben anlatırdım’ , dedikten sonra açıklamasını yapar ve sonra da herkesin bedeninin kendine özel olduğunu belirtir. Başka soruları olduğunda bunları kendisine sorabileceğini söyler. Merakı giderilen ve gereksiz yere suçlanmayan çocuk da sonraki sorularını anne-babasına yöneltmekten çekinmez.

Aydın ve modern olduklarını savunan bazı ebeveynler ise çocuktan hiçbir şey gizlemeyerek en doğru cinsel eğitimi verdiklerini sanırlar. Ortalıkta açık saçık dolaşarak, birlikte banyoya girerek çocuğun gereksiz yere merakını kamçılarlar. Çocuğun kavramaya hazır olmadığı gözlemlerle aklı karışır.

Çocuklarda cinsel ilgi okul öncesi çağda en yoğundur, okulun başlamasıyla birlikte merak ve ilgide bir azalma gözlenir. Çocuk bu konulardan kaçar gibidir. Karşı cinsten olan çocuklardan uzak durur, çevresi ve ilgi alanları genişleyen çocuk bedeninden başka ilgi alanlarına yönelir. Üstbenlik gelişimi ile birlikte cinsel konuların ayıp ve yasak olduklarını öğrenmiş, bilinçaltına itmiştir. Bu konuya ilgisi zaman zaman depreşebilir.

Kendi kendine cinsel uyarma(Mastürbasyon):

Çocuklar çok küçük yaştan başlayarak cinsel organlarıyla oynarlar. Anneler de durmadan elini oradan çekmesini söylerler. Kimi çocuk aldırmaz, kimisi de uğraşını gizlice sürdürür. Kimi çocuk yere yüzükoyun uzanıp ileri geri sürtünerek kendini uyarır, kan ter içinde kalır, cinsel doyum sağlar gibidir. Bu görünüş anneleri ürkütür ve sert tepkiler verirler. Sıkça başvurulan bu cinsel uyarma türü, annelerin sandığı ölçüde korkulacak bir durum değildir. Ancak ortada çözülmesi gereken bir sorun daha vardır. Bebekliklerinde çok uzun süre yalnız bırakılan, uykusu olmadığı halde yalnız başına odaya gönderilen çocuklarda bu durum daha sık görülür. Özellikle meme emmemiş ya da emzik ve biberon verilmemiş çocuklarda daha çok rastlanır.Başka bir deyişle, uyarılma eksikliği çeken çocuk, emziksiz kalmanın boşluğunu kendi kendini uyararak doldurmaya çalışır. Emziği zorla elinden alınan çocuklarda da bu durum ortaya çıkabilir. Çocuğu korkutup yıldırmaya çalışmakla bunun önüne geçilemez. Yıldırma, korkutma ve sindirme gibi yöntemler çocukta kalıcı ruhsal çatışmalara ve saplantılara neden olabilir.

Çocuğumuzu bu şekilde gördüğümüzde onu uyarmak yerine onun ilgisini çekecek bir oyun ve aktiviteyi sunabiliriz. Fakat en önemlisi bunun günlük yaşamının bir parçası haline getirmesine yol açabilecek koşulları gözden geçirmeliyiz. Onu çok fazla yalnız bırakmamalı, gerçekten uykusu gelene kadar onu mutlu edecek koşullarla oyalamalı, yalnız başına odada ve yatakta uyuması için zorlamamalıyız.

Cinsel kimliğin gelişmesi:

Çocuk, kendi cinsine özgü duyuş, tutum ve davranış özelliklerini nasıl kazanır? Her şeyden önce kız ve erkek çocuk beden yapıları, cinsel iç salgı bezleri bakımından doğuştan ayrı yaratılmışlardır. Diğer bir deyişle, çocuklar doğal olarak, yapılarında var olan cinsel donanımları doğrultularında gelişirler. Çocuk kendi cinsinin eğilimleri desteklendiği sürece, kız ve erkek doğması, cinsel kimliğini kazanması için ilk koşuldur, fakat yeterli ve tek koşul değildir.

İlk aylardan başlayarak, anne ve baba bebeğin cinsiyetine uygun davranmaya özen gösterir. Giysileri, odalarındaki eşyaları, oyuncakları çocuğun cinsiyetine uygun seçilir. Çocuklar büyüdükçe ise onlardan cinsiyetlerine uygun rolleri oynamaları beklenir. Anneler erkek çocuklarını ‘Baban evde yokken sen evin erkeğisin, beni sen koruyacaksın’ derken, kız çocuklarını ise ‘Sen benim evdeki en iyi yardımcımsın’ diye övgülerde bulunarak onların cinsiyetlerine uygun yerlerini belirlerler.

Anne-babaların kız ve erkek çocuklardan beklentileri de değişiktir. Erkek çocuğun güçlü, dayanıklı, yürekli, tuttuğunu koparır ve girişken olması istenir. Kız çocuğunun ise, usluluk, kibarlık, yumuşaklık ve sevecenlik gibi nitelikler kazanmasına önem verilir. Kızın atılgan, girişken, başına buyruk halleri aranan özellikler değildir. Erkek çocuk ise, pısırık, korkak, çekingen olması anne-babaları korkutur.

Çocuğun, cinsel kimlik kazanmasında en önemli etken, oyun döneminde gelişen özdeşimdir. Diğer bir deyişle, çocuk erkek ve kız davranışlarını, anne-babasına özendiği için, onlara benzemek istediği için benimser. Bu bilinçli bir öykünmeden çok daha derine inen bir ruhsal olaydır. Çocuk oturuşundan duruşuna, konuşmasından giyinmesine kadar kendi cinsinde ola ebeveyni taklit eder ve kendi kişiliği içinde yoğurur. Kız çocukla annesi, erkek çocukla babası arasındaki ilişki ne kadar yoğun, yakın ve olumlu ise, özdeşim o denli kolay oluşur. Ayrıca kız çocuk babasına kendini sevdirmek için annesine benzemeye çalışır, yalnızca annesinden değil babasından da etkilenerek, onun beğenisini kazanmak için de kız kimliğini geliştirir. Aynı şekilde anne de oğluna, erkekliğini geliştirmede destek olur. Kızların ve erkeklerin bu cinsel ayrışması, oyunda ve arkadaşlık ilişkilerinde de sürer gider. Abla. Ağabey, teyze, amca gibi örneklerden etkilenerek ve arkadaşlarıyla oynadığı oyunlar sırasında çocuk olumlu ya da olumsuz özellikleri benimser. Karşılaştırma ve yarış ortamı sunan bu türlü doğal ortamlar çocuğun cinsel kimlik kazanımını sağlar ve sonrasında da bu kazanım çevrede pekişerek olgunlaşır.

Cinsel kimlik saptaması; Bir yaşına doğru davranışlarından ve görünüşlerinden kız ve erkek olarak seçilebilir duruma gelirler. İki yaşındaki kız ve erkek çocuklar yalnız giyinişlerinde ve saçlarından değil, oyunlarından, seçtikleri oyuncaklardan ve genel olarak davranışlarından açıkça ayırt edilebilirler. Üç yaşına doğru, kız ya da erkek oluşlarının bilincine varmışlardır. Oyunlarda kendi cinsinden arkadaşlar seçerler, ve cinsiyetleriyle övünürler. Bu kimlik oluşturma süreci sürerek ergenlik döneminde son şeklini alacaktır.

Cinsel gelişmenin yolunda gitmesi bazı temel  koşullara bağlıdır. Anne- babayla büyüyen çocuklar bu süreci olumlu geçirirler, fakat aynı zamanda da ebeveynin kendi cinsel kimliklerinin de sağlıklı ve olgunlaşmış olması çocuğun kimlik kazanımını etkileyecektir. Toplumun aradığı özellikleri taşıyan bir  baba erkek çocuğa doğru bir rol model oluşturabilir. Kadın kimliği belirgin bir anne  kızına iyi bir özdeşim örneği olduğu  gibi, oğluna da erkek kimliği geliştirmesinde yardımcı olur.

Babanın pasif annenin baskın olduğu, diğer bir deyişle babanın erkek kimliğini ortaya tam olarak koyamadığı durumlarda erkek çocuk anneyi model alabilir, kız çocuk ise anne gibi güçlü olabilmek için ve anneye destek olmak için erkek gibi davranmayı seçebilir. Erkek ve kadın kişiliklerinin ters yüz olup, yer değiştirdiği ailelerde, kız ya da erkek fark etmeksizin bütün çocukların kimlikleri etkilenir. Erkeksi özellikleri baskın olan bir anneyle özdeşim kuran bir kız çocuk, erkek kadın ilişkisini bir üstünlük kurma savaşı olarak görecektir.