OYUN VE OYUNCAK

OYUN VE OYUNCAK

Biz yetişkinlere göre oyun, çocuğun eğlenmesine, oyalanmasına yarayan amaçsız bir eylemdir. Halbuki çocuk için oyun, onun en başlıca gelişim kaynağıdır. Ünlü düşünür Montaigne’e göre çocukların oyunu oyun değil, onların en ciddi işidir.

Özellikle okul öncesi dönemdeki çocuklar gün  boyu durup dinlenmeden oynarlar, kendilerini öylesine kaptırırlar ki, acıktıklarını bilmez, çağrıldıklarını duymazlar. Yemek için çağrılan çocuklar genellikle ‘ Daha oyunum bitmedi ki’ diye cevaplarlar, bu çağrıyı. Çünkü onlar için oyun çok önemli ve bitirilmesi gereken bir iştir.

Önemi çok eski yıllardan beri bilinse de, oyunun eğitimde ve psikoloji alanında bilinçli olarak kullanılması yeni sayılır. Oyunun anlamının açıklanabilmesi için en önemli kaynak , diğer bir deyişle çocuğu tanımada en doğru referansların yakalanabileceği davranışların sergilendiği eylem oyundur.

Sigmund Freud ve onun ekolünü benimseyen ruh hekimleri ve psikologlar, oyunun kişilik gelişimine katkısın göstermişler, çocuğu tanımada önemli bir araç olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu önemli gelişme, çocuğun ruhsal uyumsuzluklarının sağaltımında en önemli yöntemin oyunla sağaltımın doğmasına yol açmışlardır.    

Çocuklar oynadıkça duyuları keskinleşir, yetenekleri artar, becerileri gelişir. Çünkü oyun çocuğun en doğal öğrenme ortamıdır. Gördüklerini, duyduklarını sınayıp denediği, öğrendiklerini pekiştirdiği bir deney ortamıdır. Oynayan çocuk kendi küçük dünyasındadır ve bu dünyaya kendisi egemendir, kuralları kendisi koyar, kendisi bozar. Yaşıtları dışında kimsenin bu dünyaya girmesine izin vermez. Evcilik oynayan çocuklar büyükleri yanlarına yaklaştırmazlar, sizin düzeltmek ve değiştirmek istediğiniz kurgulara itiraz ederler.  Oyunlarını bozarsanız çok sinirlenirler, çükü ortaya konan şey onların başyapıtıdır. Kısıtlamalardan uzak, kendi başına buyruk olmanın tadını çıkarırlar, oyun onların özgürlüğüdür.

Bebeğini sallayan, giydirip besleyen, yatağına yatırıp ninni söyleyen bir küçük kız, annenin çocuğuna verdiği bakımı ayrıntılarıyla uygulamaktadır. Bebeğiyle konuşurkenki ses tonu, vurguları, okşayıcı ve avutucu sözleri annesiyle birebir aynıdır. B u küçük örnekten çocuğun annesini taklit ettiği sonucuna varabiliriz. Zaten bu yaş çocuklarının en sık yaptıkları şey büyükleri taklit etmektir. Ancak taklit (öykünme), bilinçli bir benzeme ve benzetme çabasıdır. Oysa bu kız çocuğu bundan daha öteye ve daha derine inen bir davranış göstermektedir. Benimsediği annenin tutum ve davranışını oyuna yansıtmaktadır. Bunu yaparken anneyi kendi davranışında yaşatmaktadır. Diğer bir deyişle, anneyle özdeşim yapmaktadır. Anneden aldığı bu davranış örneği özümsenmiştir, kendi ürünüdür. Bu ruhsal olay onun kız kimliğini oluşturmakta ve ileride anne rolüne hazırlamaktadır.   

 Cocuk oyuna yalniz buyuklerden gorduklerini aktarmakla kalmaz, ona kendinden de katar. Kendi yasantisini oyuna yansitir.  Dis dunyayi kendi dunyasinda yogurup ortaya bilesimler cikarir. Oyun, cocugun dilini en etkili anlatim aracidir. Oyun araciligiyla uzuntulerini, kaygilarini, korkularini dile getirir. Bu yolla derdini dokup rahatlayan bir yetiskin gibi sikintilarini, ic bunaltilarini disa vurur. Kaygilarin yukunden kurtulup bosalim saglar. Aci yasantilarina mutlu sonuclar bulur.

                Oynayan cocuk kendi hayal dunyasindadir. Bir bakima ancak oyunda istedigi konular gercek konulardir. Dis cevrede algiladiklarini oyun ortaminda evirir cevirir kendine ozgu bir yorumda birlestirip butunler. Baska bir deyisle oyun cocugun yaratma ortamidir. Cocuk kendi dar sinirlarini asma cabasi icindedir. Oyunda eriskinler gibi guclu ve asma cabasi icindedir ve beceriklidir. Elindeki oyuncak ucak ona dunyanin dort bir yanini dolastiran gercek ucaktir. Aslinda her yaraticiligin kaynaginda oyun vardir demek yanlis olmaz. Resim, cizgiler ve renklerle oynanan bir oyun, muzik  seslerle oynanan bir oyun, sir sozlerle, dans hareketlerle oynanan bir oyun degil midir? Tiyatro ise kisilerle olaylarin uyumudur. Baska bir deyisle sanatcidan cocuk gibi hayal gucunu ozgurce kullanarak, mantik baglarindan siyrilarak seslerden sozlerden yada cizgilerden kurulan yeni bir bilesim cikarir ortaya.

                Oyunun bir ayagi hayal dunyasinda oteki ayagi da gercekler dunyasindan bir koprudur. Cocuk oyun araciligiyla bu iki dunya arasinda anlamli bir bag kurar. Bilinmezlerle dolu cevresini oyunun suzgecinden gecirerek kendisi icin anlasilir duruma getirir. Dilinin yetersiz kaldigi yerde oyunun dilini kullanir. Anlasilmaz ve karmasik olaylari oyun icinde elle tutulur duruma getirerek kendince anlamli sonuclara varir.

                Cocuk yasitlariyla oynadigi oyunlarda kendini cok degisik bir kisilik yerine koyar.degisik kisilikleri oynarken bir bakima kendi kisiligini daha iyi tanir. Kendini diglerinden ayiran ozelliklerin bilincine varir.

                Oyun cocuklarin en dogal anlasma ortamidir. Biraraya gelen iki cocuk daha birbirlerinin adini ogrenmeden oynamaya koyulurlar. Cunku oyun onlarin ortak dilidir. Ancak birlikte oynayabilmek icin oyuncaklari paylasmak, oyun kurallarini bozmamak gerekir. Bu kosullar ise cocugu disipline eder ve sorumluluk kazanmasini saglar.

                Oyunun cekiciligi 3 yasindan baslayarak cocuklari is birligine iter. Boylece oyun cocugun toplumsal bir varlik olarak gelismesinde en dogal ortami yaratir. Baslangicta cekisme, mizikcilik, kusmece gibi davranislarin gorulmesi de dogaldir. Ancak duzelmeyecek gibi bozulan bu ortakliklar kisa surede yeniden kurulur. Oyunun tadi bencilligi geriye iter. Oyun araciligiyla gelisen bu arkadaslik iliskisi giderek toplu oyunlarda daha duzenli bi is birligine yol acar.

                Oyun cocugun en guclu ve dogal durtulerinden biri olan saldirganlik durtusunu bosaltmasina da yarar. Kendisine uygulanan cezalari hayalde de olsa baskasina uygulayarak doktor olup igne yaparak bu durtulerine uygun bir cikis yolu bulur. Yalandan olur, oldurur, gercek yasamdan alinip hayalde islenerek sahnelenen bu oyunlardan cocugun aldigi tat eriskinlerin gercegi yansitan bir tiyatro oyunundan aldigi tat gibidir.

                Cocugun ikili, uclu yada toplu oyunlarda ortaya koydugu davranis bicimi aile icinden aldigi egitimi yansitir. Evde her istedigi yapilan cocuk baslangicta zorluk ceker. Bencil davranir, is birligine ve paylasima yaklasmaz, kuser, mizikcilik yapar, zarar gelince buyuklerine siginir. Ozellikle yasitlariyla evde oynayamayan cocuklarda bu uyumsuz davranislar gorulebilir. Boyle cocuklar digerlerinin oyununu izler ve oyuna katilamaz. Surekli olarak oyun disinda kalan yada hep kendi basina oynamayi yegleyen cocuk ciddi bir uyumsuzluk icinde olabilir. Oyunda hep saldirgan ve bencil davranan bir cocuk da anne babanin tutumunu oyuna aktariyordur yada evde sindirilen kisitlanan cocuktur. Oyunda hep silik kalan ve baskalarini izleyen cocuk da bagimli yetistirilmesini yansitiryordur. Kisacasi evde kazanilan olumlu olumsuz kisilik ozellikleri oyunda sinanir. Oyun kazanilan olumlu ozelliklerin pekistirildigi bir ortamdir. Olumsuz niteliklerinin de degisime ugradigi bir deneme alanidir. Bu nedenle oyunun cocuk icin egitici, sagaltici bir islevi vardir. Kendi hakkini korumak, baskalarinin hakkini gozetmek ve saygi duymak, is birligi ve paylasim gibi istendik ozellikleri  evde degil oyun ilskilerinde kazanir ve dolayisiyla sosyal gelisimini gerceklestirir.

                Oyun okul oncesi donemde tek ugrastir. Ancak okula baslamakla oyun gereksinimi sona ermez. Cocuk buyudukce gelisim duzeyine gore bicim degistirerek surer gider. Bu nedenle okulun oyun caginin sonu gibi gormek yanlistir.

Sonuc olarak oyun cocugun bilissel, duygusal ve sosyal gelisimi icin sevgiden sonra gelen ikinci en onemli ruhsal besindir.

     OYUNCAK

                Cocugun en onemli isinin oyun oldugunu soylemistik. Bu isin en onemli araci da oyuncaktir. Oyuncaklar cocugun secme degerlendirme duygusunu gelistirirken, ayni zamanda da kendi kendine karar verebilme ve belirli alanlarda beceriler kazanmasina da olanak saglamaktadir. Bu durumda oyuncaklari gelisim asamalari boyunca cocugun davranislarina duzen getiren zihinsel ve bedensel psiko-sosyal gelisimlerinde yardimci olan hayal gucunu ve yaraticiklarini gelistiren oyun materyalleri olarak tanimlayabiliriz. Cocuklar icin buyuk oneme sahip olan cesitli boyutlar ve renklerden oyun malzemeleri ayni zamanda cocuklarin oynarken hem eglenmesine hem de renk, sekil, boyut, bicim gibi kavramlari ogrenmelerine yardimci olur.

                Okul oncesi donemde cocukalrin oyuncaklara ve oyun materyallerine karsi olan ilgilerinin yani sira artan yaraticilik, yetiskine benzeme ve taklit cabasi da vardir. Bu noktada anne babaya dusen en buyuk gorev alici ve ogrenmeye hazir olan cocuklara uygun oyuncagin sunumudur. Bu donemde anne babalar tarafindan uzerinde onemle durulmasi gereken bir baska konu da cocuklarin gelisiminde katkisi olmayan pahali ve suslu oyuncaklarin yerine, yaslarina ve gelisim duzeylerine uygun, uyarici, dusundurucu oyuncaklarin tercih edilmesidir. Ayrica fazla sayida oyuncak da cocugu asiri doyum nedeniyle isteksizlige itecektir.

Oyuncak secerken nelere dikkat etmeliyiz :

Oyun ve oyuncak konulu bu metne eklemek istedigim en onemli oneri ise; cocugunuzu bol bol dogal ortamlarda bulundurmaniz ve dogada kesfedecegi uyaricilarla hayal gucunu birlestirerek oynamasini saglamamiz gerektigidir.

Ormanda yapacaginiz yuruyusler sirasinda gorecegi bir tas, bir agac, agactan dokulmus bir yaprak, nehir kenarinda kesfedecegi bitkiler onhun gozlem, kavrama, anlaiz ve sentez yetenegini gelistirirken, ruh dunyasinda olumlu etkiler birakacaktir.

Unutmayin; hazir bilgilerle ve cabalamadan erisilen sonuclarla donatilmis teknolojik oyun araclari cocugumuzun yaraticiligini ve hayal gucunu engelleyecektir.