İstanbul
Dragos

Okul İle İşbirliği

 

 

    " Ben çocukları çok severim. Onları anlamaya çalışırım sevmekten daha çok. Ben çocuklara çocuk gibi davranmam. Bir çocukla ilişkim, dostluğum, arkadaşlığım varsa, o benim arkadaşımdır, çocuk değildir. Çocuk gibi bakmam. ayrı bir insan türü gibi bakmam. Niye bu böyle? İnanmadım hiçbir zaman çocukların, insanların çocuklara davrandığı gibi çocuk olduklarına. Basbayağı insandır onlar. " diyor sevgili Yaşar Kemal cumhuriyet gazetesindeki röportajında, sene 1975 ve ekliyor, "çocuklar koşullanıyorlar, büyükler onları koşullandırıyor. Çocuklar örneğin şımarıklık yapmaz, şımarıklık yapmaları gerektiği gibi bakmazlarsa. Çocuklar en az bizim kadar ciddi adamlardır. Çocukların çocuk olmadıklarını, bütün deney azlığına karşın dünyayı bizim gibi, hatta bizden daha sağlıklı gördüklerini gördüm. Çocuklar da kendilerine, biz çocuğuz diye bakıyorlar ve hoşgörü istiyorlar. "

 

    Bu röportajdaki " çocuklar koşullanıyorlar, büyükler onları koşullandırıyor " cümlesi en çok dikkatimi çeken cümle oldu. Çocuk, gelişimi içerisinde, kişilik birlik ve bütünlüğünü oluşturacak parçaları tamamlarken beslendiği yerlerin önce ev sonra okul olduğunu varsayarsak, kendisini çevreleyen yetişkin kalabalığının onları ne derece etkileyeceği de tartışılamaz kuşkusuz. Hele bir de buna aile içi ve okul- aile arasındaki iletişim problemleri eklenirse, maruz kaldıkları görünmez baskıları oturup bir daha masaya yatırmak gerekebilir. Okul-aile çemberi içerisinde ebeveynlerin ve eğitimcilerin ortak bir düzlemde yan yana yol almaları çok önemlidir. Aksi durumda aynı anda aynı yerden yola başlayan ama farklı yönde sonsuza giden ışınlar olmaya yüz tutarız. Bu sebeple okul eğitimcilerinin ailelerden beklentileri, en az ailelerin okuldan beklentileri kadar önemlidir. Her yaşa göre farklı beklentiler olmakla beraber, temek bir takım istek ve arzular mevcuttur. Okulun beklentilerini şu şekilde örneklendirebiliriz;

 

 

     Tüm bunlara ek olarak, çocuğu kaybetmemek adına, okul içi disiplin kurallarından feragat edilmesi, çocuğu uzun vadede kaybettirmektedir. ( Belirli günlere uygun paylaşım nesnelerinin, zamanında getirilmesi için çocukla yapılan sohbetler.)

 

     Zaman zaman ise ebeveynlerin kendi kaygıları sebebiyle çocuklara verdikleri tembihlerin çocuğun okul içerisinde minik birer ebeveyn olarak davranmaları perçinlemesi. 

" O sana vurdu mu? "

" Öğretmen sana vuruyor mu? "

"Okulu seviyor musun?"       

     Unutulmamalıdır ki, çocukalr ebeveynlerine her fırsatta güvenmek ve onları anne baba olarak görmek isterler. Eğer anne babalar, güvenle, iç rahatlığıyla çocuklarını okula teslim  ettiklerini onlara hissettirirlerse çocuklar çok daha mutlu ve rahat şekilde adım atacaklardır. 

Yine, çocuğun yanunda eğitimci ve öğretmenlerle yapılan özel görüşmelerin onların gözünden kaçmadığını unutmamak gerekir ve bu konuda hassasiyet göstermek önemlidir.

" Dün evde çok ağladı sizce neden? "

" Bütün yemeklerini yedi mi, hepsini yedi mi?"

" Tuvaletini evde hep altına yapıyor, ne yapmamız gerekir?"

"Derse katılıyor mu?"

 

     Okula "..........." nın getirilmesi yasak. Çocuk ikna edilememiş ve o nesne okula getirilmiş. Öğretmen ders esnasında nesneyi öğrencinin çantasına koymuş. Öğrenci akşam okul saati bittiğinde ebeveynin yanına gider ve " öğretmenim onu bana vermedi, artık beni sevmiyor, ben de onu sevmiyorum." Sonuç, öğretmen çocuğun nazarında eksi puan almıştır. Haftalar boyu kurulmaya çalışılan iletişim tek bir minik sebepten dolayı okul isteksizliğine sebep olacak hale gelmiştir...

     Çocuk hasta olduğu için birkaç gün gelmemiştir, geldiği gün öğretmeni onu derse dahil etmeye yüreklendirir. Çocuk " annem yorulursan yerinden kalkma dedi. " Ders ingilizcedir, sınıf dans ederek öğrenirken, öğrenci tek başına sandalyede oturur. Öğretmen çocuğu yüreklendirmeye çalışır çünkü çocuk derse katılacak verimlilikte gözükmektedir. Çocuk direnir ve öğretmenine karşı negatif bir tutum sergilemeye başlar...

     Çocuk sabah okula gelir, üzerini çıkartırken ebeveynine bakar, ebeveyn dersini almış şekilde konuyu öğretmene açar, "A, evde kahvaltı yaptı. Okulda kahvaltı yapmak istemiyor." Çocuk sınıfına girer, ebeveyn öğretmenin yanına gelerek " A, çok aç, evde kahvaltı yapmadı ama onu okula getirmem konusunda benimle anlaşma yaptı, siz ne yapıp edip yedirin lütfen." Çocuk kahvaltıya teşvik edilir. Aile ile çocuk arasındaki eksik iletişimin sonucu olarak çocuk, öğretmene ve okula karşı negatif tutum sergiler.  Sonuç " öğretmen beni zorluyor. " Sonuç, okula karşı isteksizlik. Maalesef bu ve benzeri örnekleri arttırmak hiç de zor değil.

 

    Adler, "Çocuk eğitimi adlı kitabında, çocukların karakterlerini en  iyi görebileceğimiz zamanların, bir durumdan başka bir duruma geçtikleri zamanlar olduğunu söyler. Örneğin çocukların ev yaşamından çıkıp okul yaşamına adım atmaları ya da evdeki koşulların değişmesi buna örnektir. Çocukların okula gitmesi, sosyalleşip mutlu olması ya da oynayarak öğrenmesi ile sınırlı değil. Düzen, program ve işleyiş ile alakalı ailelerin de çocukları bilinçlendirmeye destek olması son derece önemlidir. Evde sınırların olmaması ve çocuğun okul içerisinde sınırlarla ilk defa yüzleşmesi, çoğu zaman evin daha tercih edilir bir yer olmasına sebep olmaktadır. Adler aynı kitabında, anne ve babaların yeni düşüncelere, çocuk eğitimine meslekleri gereği ilgi gösteren öğretmenler kadar açık olması gerektiğinden ve eğitimcilerin ebeveyn hatalarını düzeltmeye yönelik yaklaşımlarının zaman zaman çatışmaları beraberinde getirebileceğinden söz eder. Bizler de ara sıra benzer durumlarla karşılaşmaktayız. Temel arzumuz, çocuklar için iyi olacak olan her türlü durum ile ilgili sizlerle beraber yol almak. İletişimimizin karşılıklı güven ilişkimizi de arttırması kaçınılmaz. Bu sebeple belli aralıklarla bizi ziyaret etmenizin ve karşılıklı yapılacak olan görüşmelerimizin bizler için altın değerinde olduğunu bilmeniz çok önemli.

 

Sevgiler,

Uzm. Psk. Ezgi Gizem Narat

Kaynaklar :  Kemal Özer, Sanatçılarla Konuşmalar, Çağdaş Yayınları, 1979

 Adler, A. (2012). " Çocuk Eğitimi". İstanbul. Cem Yayınevi.