Psikososyal Gelişim Dönemleri

PSİKOSOSYAL GELİŞİM DÖNEMLERİ

İnsanın sağlıklı bir hayat sürdürebilmesi, içinde bulunduğu fiziksel ve sosyal çevreye uyum sağlamasına bağlıdır. Bu nedenle sosyal gelişim büyük bir önem taşımaktadır. Sosyal gelişimin başlangıcı bebekliğin ilk günlerine kadar gitmektedir. Bir bebeğin annesine olan bağlılığı onun sosyal ilişkilerinin başlangıcıdır. Çocuk yürümeye ve konuşmaya başladığında sosyal çevresi genişlemektedir, özellikle oyun esnasında çevresindeki yetişkin  ve çocuklarla etkileşime girmektedir ve bu şekilde çocuğun sosyal gelişimi devam etmektedir.

İnsan gelişimi farklı kuramlar çerçevesinde dönemler halinde incelenmiştir. Bunlardan biri de psiko-sosyal gelişimi konu edinen Erik H. Erikson tarafından geliştirilen kuramdır. Erikson’un psikososyal gelişim kuramı 8 evreden oluşur. Bu sekiz evre doğumdan başlayıp ölüme kadar olan zamanı kapsar. İnsan gelişiminde kültürel, sosyal ve çevresel etkenler önemli yer tutar. Bu kurama göre gelişim dönemler halinde meydana gelir. Her dönem gelişim için fırsatlar sağlayan bir krizle veya psikososyal problemle nitelenir. Bunlar gelişimsel ve doğal krizlerdir. Bir dönemin sağlıklı bir şekilde geçirilmesi ve krizlerin yenilmesi önceki dönemin sağlıklı gelişimine bağlı olmaktadır. Ancak, uygun çevresel şartlar geçmiş dönemlerdeki yaşantılardan bağımsız olarak herhangi bir gelişim düzeyindeki krizin aşılmasını sağlayabilir. Krizlerin sağlıklı ve olumlu bir şekilde aşılması kişiliğin güçlenmesini sağlar. Aşılamayan krizler gelişimi geriletebilir.

 

YAŞ ARALIĞI

PSİKOSOSYAL GELİŞİM DÖNEMLERİ

0-18 Ay

Temel Güvene Karşı Güvensizlik

18 Ay-3 Yaş

Özerkliğe Karşı Şüphe Ve Utanç

3-6

Girişkenliğe Karşı Suçluluk

6-12

Başarıya Karşı Aşağılık Duygusu

12-18

Kimlik Kazanımına Karşı Rol Karmaşası

18-30

Yakınlığa Karşı Yalnızlık

30-65

Üretkenliğe Karşı Durgunluk

65+

Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk

 

0-6 yaşları arasında 3 döneme yer verilmektedir;

 

Sağlıklı kişilik gelişiminde bebeğin çevresine karşı güven geliştirmesi kazanılması gereken ilk özelliktir. Buradaki güven duygusu başkalarının güvenilir ve tutarlı olduğunu bilme duygusunu ifade eder. Bu dönemde bebek dışa bağımlıdır ve temel gereksinimlerinin karşılanması çok önemli bir noktadır. Bebekler dış çevreden gelen bakıma göre dünyayı algılar. Bebekler anne ya da bakıcılarının davranışlarında güvenilebilirlik sezdikleri zaman onlara karşı temel bir güven duygusu geliştirirler. Bebeklerdeki bu temel güven duygusu ona bakan kişinin ilgisi, sevgisi, beslemesi ve ihtiyaçlarını gidermesine bağlıdır. Örneğin; bebek ağladığı, acıktığı veya altını ıslattığında rahatsızlığı gideriliyorsa, yeteri kadar ilgi ve sevgi gösteriliyorsa annesine veya kendisine bakan kişiye güvenilebileceğini anlar. Buna karşılık bebek ihtiyacı olduğu vakitlerde kendisine bakan kişiyi yanında bulamazsa ona karşı bir güvensizlik duygusu geliştirir. Eğer bir çocuk annesi yanından ayrıldığında gereksiz bir korkuya kapılmaksızın sakin bir vaziyette durabiliyorsa, bu onun annesine karşı temel güven duygusu geliştirdiğinin bir göstergesidir. Aksi halde, bebek ihtiyacı olmasa bile annesi yanından ayrılır ayrılmaz ağlamaya başlar. Burada ‘sana güvenmiyorum, beni bırakıp gideceksin, daha önce de böyle yapmıştın’ mesajı vardır.

Gelişen güven duygusu, çocuğun ilerleyen yaşlarda hayata bakış açısını etkileyebilecek düzeye ve öneme sahiptir. Eğer güvensizlik duygusu oluşursa bebek ilerleyen yaşlarda sosyal ilişki kurmaktan kaçınan, çekingen, kaygılı ve kendisine güveni olmayan biri olabilir. Ancak, kişi daha sonraki dönemlerde bu eksikliğini telafi edebilirse sağlıklı sosyal ilişkiler kurabilen ve kendisine güvenen bir birey de olabilir.

 

Bu dönemdeki çocuklar için, kendine güven duygusu ve kendi işini yapma önem kazanır. Çocuğun annesine olan bağımlılığı azalır ve çevreyi tanımaya, kendi başına yaptığı eylemlerden haz almaya başlar. Bu yüzden birçok işi kendi başlarına yapmaya çalışarak özerk olmak istediklerini belli ederler. Bu isteklerini ‘ben yaparım’, ‘kendim yapacağım’ gibi ifadelerle ortaya koyarlar. Tamamen başkalarına bağımlı olmak istemezler. Yapmak istedikleri işleri başararak kendilerine olan güvenlerini arttırırlar. Yetişkinlerin yaptıkları işe müdahale etmelerini istemezler. Çocuğun kendi başına olan davranışlarının desteklenmesi, onlara bir şeyleri başarma fırsatı tanınması çok önemlidir. Eğer bu engellenirse öfkelenip hırçınlaşırlar.  Kendisine fırsat tanınmayan, kendi yapabileceği şeyler sürekli ebeveynleri tarafından onun yerine yapılan, bir iş başarmanın heyecanını yaşamayan çocuklar ileriki yaşlarda çekingen, kendi başına karar veremeyen ve kendine güvenemeyen bir birey haline gelmektedir. Tam tersi kendisine bu anlamda uygun ortam ve fırsatlar sağlanan, aileden olumlu destek ve motivasyon alabilen, yaptıkları yüzünden cezalandırılmayan çocuklar, özerklik duygusunu ve kendi özerkliğini kendisinin denetlediğini hissedebilir ve ilerleyen yaşlarda kendine güvenen bir birey olabilmektedir.

Bu dönemde önemli bir diğer konu ise tuvalet eğitimidir ve tuvalet eğitiminin doğru yapılması oldukça önemlidir. Çocuğun korkutulduğu, tehdit edildiği ve aşırı baskı uygulanan bir tuvalet eğitimi asla doğru değildir. Tuvalet eğitiminde zorlayıcı, cezalandırıcı ve utandırmaya yönelik bir tutum izleyen anne babalar, çocuğu utanma ve şüphe duygularına yöneltmektedirler. Bununla birlikte aşırı koruyucu tutumlar da çocukların kendi davranışlarını kendi isteğiyle kontrol etmesini dolayısıyla özerkliğini olumsuz yönde etkileyip engellemektedir.

 

Bu dönemde çocuğun motor ve dil gelişimi onun fiziksel ve sosyal çevresini daha fazla araştırmasına daha atılgan olmasına olanak verir. Çevresindeki bireylerle daha yakın ilişkiler kurmaya ve aile üyelerinin rollerini daha açık bir şekilde kavramaya başlar. Bu dönemde çocuklar çok meraklıdır ve bu merak duygularını gidermek için çeşitli faaliyetlerde bulunurlar. Sürekli soru sorabilirler. Bu dönemde çocukların merak ve ilgi duyduğu, keşfetmek istediği bir konu da cinselliktir. Çocuklar kendi cinsel organlarına dokunabilir, keşfetmeye çalışabilirler ya da arkadaşlarının cinsel organlarına dokunabilir ve cinsel oyunlar oynayabilirler. Bunların tamamı meraktandır ve gelişim döneminden kaynaklı olarak oldukça doğaldır. Ancak bunun bilincinde olmayan aileler bunun ahlaki bir durum olduğunu düşünerek çocuğu azarlama ve cezalandırma yoluna gidebiliyorlar. Bu da çocukta utanç ve suçluluk duygularının oluşmasına sebep olabiliyor.

Bu dönemde çocuğun araştırma ve merak duyguları desteklenmelidir. Araştırma ve keşfetme içinde olan çocukların bu ihtiyaçları doğru şekilde karşılanır ve merak ettikleri konular onların anlayabileceği şekilde anlatılırsa bu çocuk için kritik evrenin olumlu bir şekilde atlatılmasını sağlar. Ayrıca çocuklar kendileriyle ilgilenen kişiler aracılığıyla kendi istekleriyle bir şeyler yapmaya cesaretlendirilmelidir. Her çocuğun bir veya birkaç işte başarılı olması için ortamlar oluşturulmalı ve çocuğa bu işleri yapması teşvik edilmelidir. Çocuklara ortam hazırladıktan sonra çocukların uğraştıkları işte hata yapmaları durumunda onlara karşı anlayışlı olunmalıdır.

Bu dönem olumlu atlatılırsa karşısındakine saygılı, sorumluluk sahibi, neler yapabileceğini ve nasıl davranması gerektiğini bilen bir birey olma yolunda güçlü temeller atılır. Aksi taktirde çocuklar cezalandırılır veya yaptıklarından ve sordukları sorulardan dolayı azarlanırlarsa suçluluk duygusu geliştirirler. Suçluluk duygusu yaşayan çocuklar, kendilerine güvenleri olmayan, yaptıkları davranışların hep yanlış olduğunu düşünen ve birileri tarafından hep onaylanma ihtiyacı duyan bireylere dönüşürler.

 

 

                                                                                                                                             Psk. Cansu CHOUSEIN

Özel Edirne Neşe Erberk Kreş ve Gündüz Bakımevi