İstanbul
Halkalı

YENİ BİR DÖNEME MERHABA

Yeni Bir Döneme Merhaba

Erken çocukluk döneminde miniklerimizle yaşadığımız her yeni gün yeni bir deneyim demek. Onların gözümüzün önünde günden güne yeni beceriler kazandığını görmek hepimiz için gurur verici anlara sebep oluyor. Fakat yeni nesil çocuklar, eski nesillere oranla sosyal anlamda ne yazık ki çok daha şanssız büyüyorlar. Özellikle neredeyse ikinci yılı tamalayacağımız pandemi süreci çocuklarımızın sosyal beceri kazanımlarını daha da kötü etkiledi. Eski dönemlerde çocuklar kalabalık aile ortamlarında, daha fazla çocuk sayısı olan ailelerde ve sokak kültürü iletişimi içinde büyüyorlardı. Dolayısıyla doğal bir sosyal alan çocukların günlük yaşamının bir parçasıydı. Şimdi ise çocuklar evde ve öz bakımını yapan yetişkinlerle, az çocukla temas ederek büyüyorlar. Sosyal iletişim eksikliği ve akran iletişimi eksikliği yaşamlarının bir parçası oluyor. Bu sebeplerle beraber anaokulları çok daha erken dönemde çocukların hayatına girmeye başladı. Çocuklarımızın hayatındaki en büyük eksiklik olan sosyal boşluğu doldurmak, sosyal beceri kazandırmak ve erken çocukluk döneminde kazanılan bazı değerleri (paylaşmak, grup içinde özgüven kazanmak, grup dinamiklerinde yer edinebilmek, arkadaşlık vb. ) vermek anaokullarının temel görevi oldu. Akademik beceriler 6 yaş ve sonrası da kazanılmaya başlanırken ve aynı zamanda bu alanlardaki eksiklikler sonradan da telafi edilebilirken, sosyal beceri ve temel değerler ne yazık ki 6 yaş sonrası dönemde kazanılamamaktadır. Anaokulunun önemi; erken çocukluk  döneminde, bu yüzyılda çok daha fazla arttı. Fakat bu süreç çocuklar ve ebeveynler için uzun ve kademeli bir yol.

Anaokuluna başlayan çocuklarımız hangi yaş grubunda olursa olsun, okulu algılamakta zorluk yaşarlar. Çünkü hayatlarında ilk kez böyle bir ortamla karşılaşmaktadırlar. Bu sebeple okulu daha önce tanıdıkları ortamlardan biri sanarak hevesle gelirler, park, oyun bahçesi gibi. Fakat sürekli gelmeye başladıkça heves, yerini kaygıya bırakır. ‘Neden sürekli geliyorum? Beni burada mı bırakacaklar? gibi içsel sorular sebebi ile hevesle gelme sonrası bir ağlama dönemine geçerler. Bu süreç bizlerin hazırlıklı olduğu bir süreçtir. Bu sebeple çocuğun ihtiyaçlarına uygun bir oryantasyon süreci hazırlarız. Bu süreçte önceliğimiz çocuğun öğretmeni ile bir güven bağı kurmasıdır. Bu bağın ardından çocuğumuz içeri ağlayarak dahi girse biliriz ki içeride güvendiği ve sakinleşebileceği biri vardır. Bu aşamanın ardından grup içi adaptasyon başlar. Bu süreçte de çocuklar öncelikle bireysel olmayı tercih ederler. Bol bol gözlem yapıp ,etkinliklere katılmayı reddebilirler. Zamanla bu  grup adaptasyonu da tamamlanacak ve etkinliklere katılım başlayacaktır. Okulda yenen yemekler için adaptasyonu en sona bırakırız. Çünkü yaş grubu olarak yemeklerde seçicilik genel bir özelliktir. Genel olarak erken çocukluk döneminde yemeklere tepki, sık görüldüğü için; öğle, kahvaltı ve ikindi şeklinde yemeklere adaptasyon da kademeli olarak sağlanır. En son noktada tam gün saatlerine uygun geliş ve gidişler netleşir.

Bu süreçte ebevynlere işbirliği anlamında çok şey düşmektedir. Çocuklarımızın ağlayarak okula girmesi elbetteki arzu ettiğimiz bir şey olmasa da belli bir noktada çocuklar kaygıyı böyle yansıttıkları bu süreci de yaşamaktayız. Ağlayarak gelen çocuklarımızın yanında az ve öz konuşmak, onları kısa cümleler ve duygu yansımları yaparak teselli etmek gerekmektedir. ‘Ben senin içeride çok güzel vakit geçirdiğini biliyorum, ben öğretmenine de çok güveniyorum, senin yaşındaki çocuklar okula, anne ve babalarda işlerine giderler. Şuan üzgün ve kaygılısın biliyorum ama içeri girince mutlu olduğunu sen de göreceksin’ gibi kısa ve net açıklamalar yapmalıyız. Buna ek olarak bu konuşma sırasında kendi jest ve mimiklerimize de çok dikkat etmeliyiz. Çünkü çocuklar dediklerimizden çok beden dilimize dikkat ederler. Bu sürecin sabırla ve aşama aşama ilerleyeceğini unutmamalıyız. Çocuklarımızın eşsiz olduğunu unutmamalı ve diğer çocuklar ile kıyaslamalardan uzak durmalıyız. Öğretmenlerimiz adına sözler vermemeliyiz. Okulu renkli sözcükler ile süsleyerek anlatmamalıyız. Mümkünse okul sonrası ,okul hakkında ‘nasıl geçti günün, okulda neler yaptın, anlatmak ister misin?’ dışında fazla konuşmamalıyız. Okula gelmeden önce uykusunu aldığına, karnının tok olduğuna, onu huzursuz edecek ekstra bir sebep olmadığına emin olmalıyız. Sabah evden çıkmadan önce, evde aklının kalabileceği etkinlikleri başlatmamalıyız. Bu süreçte kurum psikoloğu olan benim ve öğretmenimizin yönlendirmelerini dikkate alarak hareket etmelisiniz. Bu şekilde sürecin daha kısa sürede, daha keyifli bir şekilde gelişeceğini sizler de göreceksiniz. Bireysel soru ve kaygılarınızda öğretmeniz ve benimle iletişimde kalmanız bizleri mutlu edecektir. Her çocuk eşsizdir. Dolayısıyla bu süreç de her çocuk ve ebevyn için eşsiz bir deneyim olacaktır.

 

Sağlıklı ve neşe dolu bir yıl olması dileğiyle..

Uzman Klinik Psikolog Deniz Akgül