DUYGUSAL ZEKA GELİŞİMİ

DUYGUSAL ZEKA

Duygusal zeka" terimi, ilk olarak 1990'da Harvard Üniversitesi'nden psikolog Peter Salovey ve New Hampshire Üniversitesi'nden psikolog John Mayer tarafından kullanılmıştır. Daha sonra Harvard Üniversitesi'nden psikolog Daniel Goleman tarafından geliştirilmiştir. 

 

*  Duygusal zeka; kişinin kendisinin ve diğerlerinin hislerini ve duygularını izleme, bunlar arasında ayırım yapma, bu bilgiyi düşünce ve eylemlerinde kullanma becerisini içeren, sosyal zekanın bir alt kümesidir.

*  Kişinin kendi duygularını anlaması, başkalarının duygularına empati beslemesi, ve duygularını yaşamı zenginleştirecek biçimde düzenleyebilme yetisidir.

 

 

İki aylık bir bebeğin sabahın üçünde kalkıp ağlamaya başladığını düşünelim

Annesi odasına girer ve yarım saat boyunca bebek annesinin kollarında, halinden hoşnut bir şekilde meme emerken anne şefkat dolu gözlerle ona bakarak gece yarısı olsa da kendisini görmekten sevinç duyduğunu gösterir. Bebek, annesinin sevgisiyle rahatlamış olarak yeniden uykuya dalar

*  Gecenin tam ortasında ağlayarak uyanan bir başka iki aylık bebek düşünelim; ancak annesi, kocasıyla bir kavganın ardından biraz önce uykuya dalmış olduğundan, gergin ve sinirli bir halde onu hışımla kaldırıp, "Sus, tamam mı? Bir zırıltıya daha katlanamam! Hadi gel, bitsin şu iş," dediği an, gerginliği daha da artar. Bebek sütünü emerken annesi adeta taş gibidir ve ona değil uzaklara bakarak kocasıyla kavgasını zihninden geçirir, düşündükçe de huzursuzluğu gitgide artar. Gerginliği hisseden bebek kıpırdanmaya, kendini kasmaya başlar ve emmeyi bırakır. "Tüm istediğin bu mu? İçme o zaman!" diye söylenen annesi, aynı hışımla onu beşiğine koyduğu gibi çıkıp gider ve bebeğini halsiz düşüp yeniden uykuya dalana kadar ağlamaya bırakır

 

Bu iki senaryo, Ulusal Klinik Bebek Programları Merkezi'nin raporunda, sürekli tekrarlanması halinde, bebeğin kendisi ve en yakın ilişkileri hakkında çok farklı duygular edinmesine yol açan etkileşim çeşitlerinin örnekleri olarak verilmiştir

 

*  Birinci bebek, ihtiyaçlarının insanlar tarafından fark edilebileceğini, onlardan yardım isteyebileceğini ve bu yardımı sağlamakta etkili olabileceğini öğrenirken;

* İkincisi, aslında kimsenin kendisini umursamadığını, insanlara güvenilemeyeceğini ve teselli bulma çabalarının sonuçsuz kalacağını keşfeder. Kuşkusuz çoğu bebek, her iki çeşit etkileşimi de en azından tadar. Ancak zaman içinde anne-babanın çocuğa davranışında bu tarzlardan biri ya da diğeri baskın hale geldikçe, çocuk dünyada kendisini ne kadar güvenli, ne kadar etkili hissedebileceği ve başkalarına ne kadar güvenebileceği gibi konularda temel duygusal dersleri almış olur. Erik Erikson, bunu çocuğun "temel bir güven" yada temel bir güvensizlik hissetmesi şeklinde ifade etmiştir.

 

 

Doğdukları andan itibaren çocukların benlik duygusu gelişmeye başlar. Benlik duygusunun gelişmesi için çocuğun güvenmeyi öğrenmesi gerekir. Güven duygusunun gelişmesi için çocukların fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının giderilmesi gerekir. Böylece çocuklar kendilerine ve içinde bulundukları dünyaya güven duyarlar. Duyguların hayatımızdaki yeri çok önemlidir. Duygularımız sağlığımızı, davranışlarımızı, insanlarla olan ilişkilerimizi ve öğrenmemizi etkiler.

            Anne ve babaların amacı sağlıklı, mutlu ve başarılı çocuklar yetiştirmekse onların fiziksel ihtiyaçları kadar duygusal ihtiyaçlarına da karşılık vermelidir.

 

* Bütün çocukların üzgün ve gergin oldukları zaman rahatlatılmaya ihtiyacı vardır. Onu tutun ve sakin bir biçimde konuşun. Kendini tekrar iyi hissettiğinde size bunu bildirecektir.

* Çocuğunuzla zaman geçirin, kendi dünyasını keşfetmesine ve bu dünyadaki insanları bilmesine yardımcı olur.

*  Çok küçük çocukların, devamlı rutinlere ihtiyacı vardır. Birkaç tane rutininiz olsun ve bunlara bağlı kalın. Bu onun dünyayı anlamasına ve olayların bir sıra düzeninde olduğu hakkında güven duymasına yardımcı olacaktır.

*  Üzgün yada sevinçli olduğunuz zaman çocuğunuzun bunu bilmesine ve sizi görmesine izin verin. Sahip olduğu duyguları sizin de paylaştığınızı öğrenecektir. Bu çocuğunuzun başkalarına empati göstermeyi öğrenmesini sağlayacaktır.

*  Çocuklar sosyal ve duygusal gelişimlerinde bir çok safhadan geçerler. Bu gelişimlerden bazıları doğaldır, bazılarını ise anne baba aracılığı ile öğrenirler. Çocuk bu süreçlerde sık sık bir önceki aşamaya doğru kayar. Bu olay oldukça geçicidir ve daha sonra görürsünüz ki son zamanlarda gerçekleşen moral bozucu bir olay buna sebep olmuştur. Örnek olarak 2 yaşındaki bebeğiniz yeniden biberon istemeye başlayabilir. Belki kuzeni olan diğer bir bebek biberon kullanıyordur ve aileden çok ilgi görüyordur. Biraz sabır ve sevgi ile bebeğiniz tekrar eski günlerine dönecektir.

 

 

Duygusal açıdan sağlıklı yetişen çocuklar

*  Kendilerini daha iyi hissederler.

*  Şiddete eğilimleri olmaz ve empati duyguları gelişir.

*  Daha az davranış problemleri gösterirler.

* Arkadaş etkisinde kalmazlar.

*  Çatışma anlaşmazlık gibi durumlara daha kolay çözüm yolu bulurlar.

*  Sigara, içki, uyuştururcu gibi kendilerine zararlı şeylere eğilimleri olmaz.

*  Çok sayıda arkadaşları vardır.

*  Duygularını kontrol edebilir ve dürtüler karşısında iradelerine hakim olabilirler.

*  Dersleriyle ilgilidirler ve başarılıdırlar.

*  Duygusal ve fiziksel açıdan sağlıklı, mutlu ve başarılı olurlar.

 

Bir çocuğun okula hazır olması, tüm bilgilerin aslı olan, nasıl öğreneceğine bağlıdır. Raporda, bu çok önemli yeteneğin, her biri duygusal zekayla ilgili olan yedi anahtar öğesi sıralanmaktadır:

l  Güven: Kişinin kendi bedeni, davranışı ve dünyası üzerinde bir denetim ve egemenlik kurduğunu bilmesi; çocuğun, başarı olasılığının daha yüksek olduğuna ve yetişkinlerin kendisine yardımcı olacağına inancı.

* Merak: Bir şeyleri keşfetmenin olumlu ve keyif veren bir deneyim olduğu hissi.

* Amaç gütme: Bir etki yaratma arzusu ve yeteneğiyle birlikte, bunu hayata geçirmek için sebat etme. Bu, etkililik ve yeterlilik hisleriyle ilişkilidir.

* Özdenetim: Yaşına uygun bir biçimde kendi hareketlerini ayarlayıp kontrol edebilme; içsel bir deneyim hissi.

*  İlişki kurabilme: Diğerleri tarafından anlaşıldığı ve diğerlerini anladığını hissederek başkalarıyla temasa geçebilme.

*  İletişim yeteneği: Sözel olarak fikir, his ve kavram alışverişinde bulunma.

*  İşbirliği yapabilme: Bir grup faaliyeti içinde, kendi ihtiyaçlarıyla başkalarınınkini dengede tutma yeteneği.

l  Bir çocuğun, anaokulunun ilk gününde bu yeteneklerle donanmış olup olmadığı, anne-babasının ve okul öncesi öğretmenlerinin, eğitime onun kafasından başlamak yerine ne ölçüde kalbinden başladıklarına bağlıdır.

 

Duyguları Tanımak (Özbilinç

*  Çocukların duygular konusundaki bilgilerini arttırabilmek için yapabilecek en iyi şey onlara duyguları öğretmektir. Anne-baba uyumlu olarak çocuğuna bebekliğinden itibaren duyguları öğretebilirler.Uyumlu olmanın anlamı; çocuğun neler hissettiğini bilmek ve ona bunları aktararak onun da bilmesini sağlamaktır.Bu yapıldığı zaman o duyguları üreten çocuğun beynindeki bağlantıların gelişimine yardımcı olunmaktadır.Yani bebeğin duyguları anlaması için beynindeki bağlantılar kurulmuş olmaktadır.Diğer bir deyişle duygusal zekası gelişmektedir.

 

 

Uyumlu olabilmek için iyi bir gözlemci olmak gerekmektedir.Bebeğin yaptıklarını izleyerek ve söylediklerini dinleyerek anne-baba kendine şu soruları sorabilirler:

*  Şu anda neler hissediyor?

*  Nasıl tepki vermeliyim?

* Onu anladığımı ona nasıl bildirebilirim?

            Bebekle uyumlu olmak bir ayna gibi olmaya benzemektedir.Bebeğin neler hissettikleri hakkındaki düşünceleri geri yansıtmak çok önemlidir.  Yapabilecekler hakkında bazı örnekler

 

*  Bebekle uyumlu olmak bir ayna gibi olmaya benzemektedir.Bebeğin neler hissettikleri hakkındaki düşünceleri geri yansıtmak çok önemlidir. 

 

* Kendilerini tanıyan çocuklar gerçeklerden kaçmazlar, kötü ruh hallerinden kolaylıkla çıkabilirler. Hislerini adlandırmak o hislere sahip olmalarını sağlar. Bu çocuklar korku, hayal kırıklıkları, heyecan ve kıskançlıkları hakkında konuşabildikleri gibi başkalarının hislerini anlayarak onların içinde bulundukları durumlarla ilgili tahminler yürütüp onların halinden de anlarlar.

 

Duyguları yönetmek (Özyönetim):

Duyguları lehte bir durum yaratacak şekilde yönetebilmektir. Kişinin sorunlar karşısında yeterli düzeyde özkontrol, özgüven ve esneklik gösterebilmesidir. Acı çekmek, üzüntü, stres gibi durumlardan kolaylıkla sıyrılıp tekrar kendine gelebilme becerisidir. Çocuklar arasında karşılaşılan en yaygın duygusal sorun öfkenin kontrol edilmesidir

 

*  Clair ve Jimmy örneğinde, çocukların bilmesi gereken şey öfke duygusunun kontrol edilememesinin hem kendilerine hem başkalarına zararı olduğudur.

 

Anne ve babaların çocuklarının hislerini anlamasına yardımcı olmaları gerekir:

* Hislerini anlatabilmeleri için gerekli kelime haznesini çocuklara kazandırmak. Eğer çocuklar hislerini anlatabilecekleri kelimeleri öğrenirlerse kendilerini daha kolay ifade edebilirler.

*  Hislerle davranış arasındaki farkı anlatmak.

*  Bu hislerin yapıcı bir şekilde nasıl kullanılabileceğini anlamaları ve öğrenmelerini sağlamak.

 

*  Sakin ve sevecen kalmak her zaman kolay değildir. Her ebeveynin kendini stresli, sinirli ve endişeli hissettiği zamanlar vardır. Fakat kızgınlıklar bebeğe bağırarak, onun ihtiyaçlarını ihmal ederek giderilmeye çalışılırsa çok korkacaktır. Bu olay birkaç sefer cereyan ederse bebeğe zarar vermeyebilir, fakat sıklıkla olursa gerçekten bebeğin beynine zarar verebilir.

*  Stres ve korku, beyin hücrelerini yok eden kortisol adında bir kimyasal üretir. Ürkütücü tecrübeleri defalarca yaşayan bir çocuk okulda diğerleriyle ilişki kurmakta, dikkat etmekte, düşünmekte ve öğrenmekte zorluk çekecektir. Her çocuk sağlıklı gelişimi için sevgi ve güven duygularını hissetmeye ihtiyaç duyar.

 

 

Kendini Motive Etmek (Özmotivasyon

 

*  Özmotivasyon, engel, başarısızlık ve yenilgilere rağmen olumlu bakış açısını kaybetmemek; hedefler koymak, bu hedefleri gerçekleştirmek için çaba sarf etmek, genel olarak hayattan ve kendinden memnun olabilmektir

 

 

*  Bebekler ilk yıllarında; çevrelerini ve yaşadıkları dünyayı merak ederler.

* Yerde buldukları her şeyi evirip çevirip incelerler, hatta bazılarını ağızlarına götürürler.

* Hareketli ve ses çıkaran cisimler gördüklerinde ve duyduklarında dikkat kesilirler.

*  Ayağa kaldırdığınızda hemen yürüme refleksi gösterirler.

*  Baş edilemez olaylar ve tekrarlanan başarısızlıklara rağmen kendilerinden emindirler. 6-7 yaşına kadar yaptıkları denemelerdeki zayıf performansa rağmen başarılı olma umutlarını yitirmezler.

 

 

Empati (Başkalarının Duygularını Anlamak):

Empati, bireyin başkalarının duygularına karşı duyarlı davranarak, bu duyguları tanıması, anlaması ve yorumlamasıdır. İnsanlar söylemeden, onların hislerini anlayabilmek empatinin özünü oluşturur

 

*  Küçük yaşlardaki çocuklar gözlemlendiğinde;

l  Bir başka bebeğin düştüğünü gördüklerinde sanki canı acıyan kendileriymiş gibi gözlerinin dolduğuna,

l  Ağlayan bir bebeğe sakinleştirmek için kendi oyuncağını verdiğine,

*  Zor durumda bir yaşıtını gördüğünde annesine giderek onun için yardım ister tavırlar sergilediğine tanık olmak mümkündür.

 

* Gelişimci Psikologlar, çocuğun ilk altı yılında gelişen bu davranışları başkalarına karşı duygusal tepki olarak değerlendirmektedirler. Duygusal empatiyi çoğu bebekte, hayatının ilk yılı boyunca görebiliriz. Gelişimci psikologlardan Martin Hoffman bundan "Global Empati" diye söz ediyor, çünkü çocuğun kendisiyle dış dünya arasında ayrım yapma yeteneği yoktur ve diğer bir bebeğin sıkıntısını kendi sıkıntısıymış gibi yorumlar.

*  Bir-iki yaş arasındaki çocuklar, başkalarının sıkıntısının kendi sıkıntıları olmadığını açıkça anlayabildikleri ikinci empati evresine girerler. Çoğu bebek iç güdüsel olarak diğerlerinin sıkıntısını azaltmaya çalışır. Bununla birlikte bilişsel gelişimleri olgunlaşmadığı için, küçük çocuklar ne yapmaları gerektiğinden tam olarak emin değildirler.

 

ÇOCUĞUN BAŞKALARINA KARŞI DAHA EMPATİK OLMASI İÇİN NELER YAPILABİLİR?

 

* Sosyal becerilerin temeli olan empati, çocukların büyük çoğunluğunda doğuştan vardır. Birçok araştırmada, erkek ve kız çocukların empatik davranışlarında önemli farklılıklar görünmemesi şaşırtıcı olabilir. Genel olarak, erkek çocukları da kızlar kadar yardımseverdir ancak fiziksel yardımda bulunmaya ya da "kurtarma" türü etkinliklere (başka bir çocuğun bisiklete binmeyi öğrenmesine yardımcı olmak gibi) daha heveslidirler. Oysa kızlar, daha çok psikolojik destek vermeye yatkındırlar (üzgün bir çocuğu teselli etmek gibi). Büyük kardeşler küçüklere göre genel olarak daha yardımsever görünseler de, sosyal sınıf ya da aile büyüklüğünün empatik davranışlarla ilişkisi yok gibidir. Kardeşler arası yaş farkı daha büyük olduğunda, yardımcı davranışlar daha fazla ortaya çıkabilmektedir.

 

 

*  Çocuğun daha ilgili ve sorumlu olması için onları yönlendirin ve böyle davranmalarını onlardan bekleyin.

*  Yaş gruplarına uygun olarak, dağıttığı oyuncaklarını, odalarını toplamaları istenebilir, bu davranışları ödüle bağlanabilir.

*  Günlük işlerde yetenek ve becerileri dikkate alınarak anne babaya yardım etmesi beklenebilir.

*  Aile içindeki ve çevredeki kişilere iyilik yapmalarını teşvik edin. Bunlar birisi için kapıyı tutmak, hasta bir arkadaşını ziyaret etmek yada ona telefon etmek olabilir.

* Toplum yararına olabilecek faaliyetlere katılmalarını sağlayın.

*  Çevre temizliği faaliyetlerine katılmak.

*  Hasta çocuklara kitap okumak.

* Giyilmeyen giysi ve ayakkabıların ve kullanılmayan oyuncakların ihtiyacı olan çocuklara verilmesi.

 

 

Sosyal Beceriler (İlişkileri Yönetmek):

Başka çocuklara karşı ilgi de çok küçük yaşlarda başlar. Bebekler pusetlerinde giderken, yoldan geçen diğer bebekleri izlemeye çalışır. Televizyonda başka bebekler gördüklerinde, büyülenmişçesine, sessizce bakarlar ve eğer yapabiliyorlarsa, emekleyerek ekrana dokunurlar

 

Gerek çocukların doğuştan gelen mizaçları, gerekse hem sosyal hem de akademik eğitimlerini etkileyen belirli psikolojik eksiklikler nedeniyle, psikoloji literatürünün çoğu sosyal becerilerde zorluk çeken çocuklarla ilgilidir

 

*  Sosyal ilişkilerde zorluk çeken çocukların sosyal becerileri öğrenebilmeleri için değişik yollar vardır. Maalesef okullarda işbirliği (yardımlaşma), empati, anlaşmazlıklara çözüm bulma, duyguları kontrol etme ve iletişim becerileri gibi konular ders olarak işlenmez. Çocukların başkalarıyla iyi anlaşabilmelerini ve sosyal becerileri öğrenebilmeleri, sanıldığı gibi, çocukların çevrelerindeki insanları ve onların davranışlarını gözlemlemesiyle öğrenilemez. Bugün sosyal ilişkilerde zorlanan ve başarılı olamayan pek çok çocuk vardır. Bu çocuklar için karmaşık bir matematik problemi çözmek bir arkadaşla sohbet etmekten daha kolaydır. Onlar için ileri düzeyde bir bilgisayar oyunu öğrenmek son derece eğlenceliyken, bir arkadaşın problemini dinleyip ona yardım etmek çok büyük işkencedir. Bir çocuğun “A” öğrencisi olmasına rağmen hala sosyal zekasını yükseltmeye ihtiyacı olabilir. Bu tip çocuklar “sosyal öğrenme zorlukları” olan çocuklardır.

 

 

* Neyse ki sosyal beceriler de tıpkı diğer Duygusal Zeka becerileri gibi, çocukların yaşlarına uygun sosyal ortamlar sağlanarak, belirli faaliyetlerin uygulanmasıyla ve büyüklerinin onlara örnek olmasıyla öğretilebilir

 

 

Sonuç

 

 

*  Beynin gelişimini kalıtım ve deneyimler etkiler. Bu ikisinin karışımı beyin gelişimini biçimlendirir. Gelişimin çoğu doğumdan sonra olduğu için, gelişimi desteklemek, anne baba ve ilerleyen yaşlarda öğretmenlerin çocuklara gösterdiği sıcak, duyarlı ve güvenli bakım ve ilgiyle sağlanır. Böylece duyguların idare edilmesi ve stresin azalmasına yardımcı olan biyolojik sistemlerin güçlendirilmesi sağlanmış olunur.

 

 

Duygusal zekanın öğelerini oluşturmak okul yılları boyunca devam etse de ilk fırsat, en erken yıllarda ortaya çıkar. Çocuk ilk yıllardan başlayarak, beynin gelişmesinin sürdüğü ergenlik yıllarına kadar, aile içindeki güvene dayanan yakın ilişkiyle,

 

 

*  Kendisini nasıl göreceğini,

* Başkalarının kendi hislerine nasıl tepki vereceğini,

*  Hisleri hakkında nasıl düşünmesi gerektiğini ve tepki verirken ne gibi seçenekleri olduğunu,

*  Umutları ve korkuları nasıl okuyup ifade edeceğini öğrenir.

*  Duygusal zekanın önemli özellikleri olan;

* Etkili iletişim,

*  Başkalarıyla uyum içinde olmak,

*  Duyguların kontrolü ve kendini doğru ifade edebilmek,

* Farklı bakış açısına açık olmak ve empati gösterebilmek,

*  İyimser, mizah anlayışına sahip olmak , kendisini tanımak ve hedefleri doğrultusunda ilerlemek,

* Problem çözebilmek ve çatışmalara şiddete başvurmadan çözüm getirebilmek,

* Hayatın her alanında öğrenmeye ve kendisini yenilemeye hevesli olmak.

            Bireylerin, toplumun mutlu, üretken ve başarılı üyeleri olmalarını

 

 

Bunun için ailede ve okullarda bugüne kadar ihmal edilen duygusal zeka eğitimine önem verilmelidir. Unutulmamalıdır çocuğun bugünkü yaşantısı onun gelecekteki hayatına yansıyan geçmişini oluşturacaktır